YH • 46 | "BAŞROL"

115K 6K 7.8K
                                    

Çok özledim, çok!

Yıldıza tık atın ve okumaya başlayın. ❤

Şarkımızı sen seç!

Kitabımızın simgesi buraya gül ve kadeh 🍷🥀

46. BÖLÜM | BAŞROL

Bir erkeğin hayatına heyecanla girdiğimde başrol kadın benim sandım; ben hayatında olmazsam, yokluğum onun hayatını yarım bırakır sandım.

Yanıldım. Kahverengi gözler yanıldığımı öğretti bana. Kendime gerçek diye söylediğim yalanlarım üzerime yıkılmış, altında kalmıştım.

Başrol olan bir erkeğin hayatında yandan rol alan bir kızdım, ben olmasam herkes olabilirdi orda. O an orada bulunan ben olduğum için o hayatın içine girmiştim.

Yanlış zaman, yanlış mekân, yanlış kız.

Tüm yanlışları birbirine çarptığım zaman ise çıkan çarpıcı sonuç; gerçek ve doğru bir acıydı.

Karım.

Bu kelime anılarımdaki şarap gibi sıvılaşıp düşüncelerimin arasına ve damarlarımdaki kanın içine karıştı. Tek kelime. Ama tıpkı çocuk zihnine alınan yarı anlaşılır bir fikir gibi yarım ve silikti.

Bu adam niye böyle yapıyor? Az önce kalp krizi geçirdiğimi sandım.

Şirkette babasıyla yaptığı konuşma ve o konuşmada bir an geçen Başak'la birlikte tüm evlilik arzusunun sonlandığını ifade ederken kullandığı tonlama zihnimi zehir gibi doldurduğunda, 'Karım' kelimesi de aynı zehirden nasibini aldı ve kırgınlığım yeniden dönüp içimde benden bağımsız kısa süreliğine dirilen heyecanı ayaklarıyla ezdi. Onun hayatında, başroldeki tek kadın bir zamanlar hayatında olan Başak'tı ve Başak gidince tek kalmıştı, hep yekti.

Karanlığın içine çaresizce batan güneş gibi içimde büyüyen karanlığa batan hislerimdi.

Sanki Savaş, gözlerimden içimde olan biten her şeyin, özellikle kırgınlığın farkına varmış gibi her saniye garipleşen kahve bakışlarını benden koparıp Ece'ye döndü. Şansım vardı; Ece onun arkasında kalmıştı da birbirimize bakarken bakışıma yansıyan yoğun duyguları görmemişti.

Savaş, "Ve o da benim baldızım oluyor," dedi Ece'yi işaret ederek. Ece de, ben de aklından ne geçirdiğini, bir sonraki sözün ne olacağını bilmiyorduk. "Karım ve ben, Ece için burdayız." Tezgâhın üzerinden kadına eğildi ve kısık sesle başkasına ait bir sırrı verir gibi fısıldadı: "Ece, Kutay'dan hamile."

Evet, öylece, rahatça ve sanki gerçek tam da buymuş gibi söyledi.

Ece ve kadın aynı anda, "Ne?" diye tepki verdiklerinde, bu tepkinin arka planını dolduran ses kadının elinden düşerek paramparça olan bardaktı.

Ben de aynı derecede şaşkındım ama asıl şaşkınlığım bu değil, Savaş'ın bunu diline getirirken kullandığı yalanın tonlarından sıyrılmış biçimde bir gerçeği aktarır gibi doğruyu söyleyen katı ifadesi, yüz mimiği ve ciddi sesi olmuştu.

Yalnız şöyle bir sorun vardı, kadınla aynı tepkiyi veren Ece kadının şüpheli dikkatini çekmişti. Birden, "Hayatım," dedim, bu ne biçim kelimeydi ya. Yüzümü buruşturmaya neredeyse çok yaklaştım, mimiklerimi son anda kontrol altına alabildim. Üstelik çokça utandığımı hissettim. Bu utanç çok garip bir sessizliğe sürükledi beni.

Savaş fark ederek sırıttı ama bana, "Evet, hayatım," diye katıldı. Aptalca bir oyundu, kusacağım şimdi. "Sorun ne, hayatım?"

Hayatıma yaptığı alaycı vurgulamayla onun da en az benim kadar kelimeden hoşlanmadığı açıktı.

YARALI HAYALLER (+18)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora