YH • 30 | CAMDAN KALP

81.3K 4.4K 2.4K
                                    


Oy verip yorum yapmayı unutmayın ♥


Bölüm için kitabınızın simgesi buraya 🌹🍷

30. BÖLÜM / CAMDAN KALP

🥀

Zamanın içinde büyüyüp serpilen hisler, içimi kör bir bıçak gibi deşip duruyordu.

Son birkaç haftadır olduğu gibi, sabah ezanı odamı kucaklamışçasına okunurken, gözlerimi zorlanmadan açtım. Yavaşça doğruldum, şakaklarımdaki ağrı sanki saç tellerime tutunmuş gibiydi, ellerimi sarı kızıl saçlarımın arasından geçirdim; ağrım geçmedi. Derin bir nefes verip yatağımdan çıktım.

İçimde, hemen göğsümün tam ortasında sönmek nedir bilmeyen korkunç bir ateş yanıyordu. Yokluk adlı kara yılan dişinin ucunda taşıyordu benzini göğsüme; ateş hiç sönmüyordu.

Odamdaki banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkadım; göğsümdeki ateş orada, benimleydi, ferahlamama izin vermiyordu. İmkânsız olsa da görünmeyen o yangının varlığını duyumsuyor, sesini duyabiliyordum. Banyodan çıkıp odanın içinde ilerledim, pencerenin önüne geldim. Başta niyetim birazcık dışarıyı izlemekti, fakat vazgeçtim. Pencereyi açarak çoğu kez içim karardığında yaptığım gibi bana uzanmış kalın dala çıktım, ayaklarım çıplak olduğundan biraz acımıştı ama dayanamayacağım kadar değil ya da kalbimdeki acıdan daha çokndeğil. Kalın dala oturup bacaklarımı sarkıttım. Başımı ağacın geniş gövdesine yaslayıp beyazlığın ağır ağır yayıldığı uzak ufukları izledim.

Sonra gözlerim Savaş'la en son altında durduğumuz, dudaklarımızın son kez birbirine değdiği veda ettiğimiz o sokak lambasını buldu. O günden beri, o an, o lamba, o yol, o görüntü kalbime bıçak olup saplanmış gibi benimleydi. Onlar bendim, bense onlar. Aradan iki hafta geçmişti. İçimdeki bir parça Savaş'ın öyle veya böyle, kendine has şekilde mutlaka bir bahaneyle karşıma çıkacağını söyleyip duruyordu ama hayır öyle değil, yanılgının yanılsamasıydı bu; günler geçip gidiyor ama Savaş hiç gelmiyordu.

Aramızda karşılığa dayanan bir aşk yoktu tabii, sadece bedensel tutku vardı ama cinsellik aynı olsa bile ben aradaki farkın biz olduğunu düşündüğüm için onun yokluğa karışmasını hazmedemiyordum. O yoktu, onunla birlikte birçok şey yoktu.

Ansızın bir bahane uydurarak karşıma çıkan o adam yoktu.

Tutkulu koyu kahverengi bakışlar yoktu.

Şehvetle karışık imâlı sözler yoktu.

Ansızın gelen ıslak öpücükler yoktu.

Yakıcı nefesler yoktu.

Savaş Akduman yoktu.

O ne kadar yoksa ben de o kadar yoktum; insanın kendi yokluğuna denk gelmesine ilk kez şahit oldum.

Göğsüme son günlerde alıştığım biçimde sancı girdi. Kalbim küt küt atıyordu.

Umuyordum ki o da benim gibi berbat günler, geceler ve haftalar geçirmiş olsun. Bu düşüncem belki saçmaydı yine de en azından bir nebze olsun beni rahatlatırdı. Tabii bu geçen hafta Savaş'ın hayatına olduğu gibi devam ettiğini öğrenmemden önceydi. Beren'e çaktırmamaya çalışarak sorduğumda öyle demişti. Sanırım işleri yoğundu ve yine şehir dışına çıkmaya hazırlanıyormuş bu ara. Bunun böyle olacağını, Savaş'ın arkamdan yas tutmayacağını bilmem gerekirdi. Ama içimde küçücük kıymık gibi kalbime batan o umut, beni bırakacağını söylese de ve cidden öyle yapmış olsa da, bir şekilde ansızın bir yerde karşıma dikileceğini söyleyip durmuştu.

YARALI HAYALLER (+18)Where stories live. Discover now