8

109 8 0
                                    

RAHİBİN ODASI

Yeraltı geçidinden iki büklüm, ama yine de oldukça kolay bir biçimde geçtikten sonra Dantes rahibin odasına ulaşan koridorun karşı ucuna geldi. Burada geçit daralıyor ve bir insanın ancak sürünerek geçmesine yetecek kadar boşluk kalıyordu. Rahibin odası döşeme taşıyla kaplıydı; Dantes'in sonunu gördüğü o çok emek isteyen çalışmaya, bu taşlardan en karanlık köşede bulunan birini yerinden çıkararak başlamıştı.

içeri girip doğrulur doğrulmaz genç adam odayı büyük bir dikkatle inceledi. İlk bakışta hiçbir özelliği yok gibiydi.

"İyi," dedi rahip, "saat on ikiyi çeyrek geçiyor, önümüzde daha birkaç saatimiz var." Dantes rahibin bu kadar kesin bir biçimde saati söyleyebilmek için hangi saate baktığını araştırarak çevresine baktı.

"Penceremden giren şu gün ışığına bakın," dedi rahip, "ve şimdi de duvarın üstüne çizdiğim çizgilere bakın. Dünyanın ikili hareketi ve güneşin çevresinde çizdiği elipse göre düzenlenmiş bu çizgiler sayesinde bir kol saatim varmış gibi saati tam olarak biliyorum, çünkü bir saat bozulabilir, oysa güneşin ve dünyanın hareketi hiçbir zaman şaşmaz."

Dantes bu açıklamadan hiçbir şey anlamamıştı; güneşin dağların arkasından doğduğunu ve Akdeniz'de battığım gördüğünde hep, yürüyenin dünya değil kendisi olduğunu sanmıştı. Üstünde yaşadığı bu dünyanın fark etmediği ikili hareketi ona neredeyse olanaksız gibi göründü; karşısında konuşanın sözlerini eşeleyip, her birinde bilimin gizlerini keşfetmenin, neredeyse daha çocukken Guzarate ve Golconde'a yaptığı yolculukta gezdiği altın ve elmas madenlerini kazmak kadar güzel olduğunu görüyordu.

"Haydi, "dedi rahibe, "hâzinelerinizi görmek için sabırsızlanıyorum."

Rahip şömineye doğru gitti, hep elinde tuttuğu makasla, eskiden ocak olarak kullanılan ve oldukça derin bir oyuğu saklayan taşı yerinden oynattı; Dantes'e sözünü ettiği-tüm eşyalar bu oyuğun içine saklanmıştı.

"Önce neyi görmek istersiniz?" diye sordu Dantes'e.

"Bana İtalya'da krallık konusundaki büyük yapıtınızı gösteriniz."

Faria papirüs kağıtları gibi kendi üstüne kıvrılmış üç ya da dört bez tomarını değerli dolabından çıkardı; bunlar yaklaşık dört parmak genişliğinde on sekiz parmak uzunluğunda ince bez şeritlerdi. Numaralanmış bu şeritler Dantes'in okuyabileceği bir yazıyla kaplıydı çünkü rahibin anadilinde yani Italyancaydı ve Dantes Provencelı olduğu için bu

dili çok iyi anlıyordu.

"Görüyorsunuz," dedi Faria, "hepsi burada; yaklaşık sekiz gün önce altmışsekizinci şeridin altına son sözcüğünü yazdım. Gömleklerimden iki tanesi ve mendil olarak neyim varsa bunlara dönüştü; bir gün özgür olursam ve tüm İtalya'da beni yayımlama cesareti gösterecek bir yayıncı bulunursa ünlü olacağım."

"Evet," diye yanıt verdi Dantes, "anlıyorum. Şimdi rica ediyorum bana bu yapıtı yazdığınız kalemleri gösteriniz."

"Bakın," dedi Faria.

Ve rahip, daha önce Dantes'e sözünü ettiği, altı parmak uzunluğunda, bir fırça sapı gibi geniş, ucuna ve çevresine o kıkırdaklardan birinin iple bağlandığı, üstünde hâlâ mürekkep lekesi olan küçük bir çubuğu genç adama gösterdi; çubuk bir uçla sonlanıyordu ve bu uç, sıradan bir kaleminki gibi yanktı.

Dantes çubuğu incelerken, bir yandan da onu bu kadar düzgün yontabilen aleti gözleriyle araştırıyordu.

"Ah! evet," dedi Faria, "çakı, değil mi? O benim başyapıtımdır; buradaki bıçak gibi onu da eski bir demir şamdandan yaptım."

Monte Kristo KontuWhere stories live. Discover now