54

52 3 0
                                    

PERE-LACHAISE MEZARLIĞI

Mösyö de Boville gerçekten de Valentine'i mezarlığa götüren cenaze alayına rasdamıştı.

Hava kapalı ve bulutluydu; ılık esen, ama sararmış yapraklar için yine de ölümcül bir rüzgar onları neredeyse çıplak kalmış ağaçlardan kopanyor ve bulvarları dolduran büyük kalabalığın üstüne döne döne savuruyordu.

Soyca Parisli olan Mösyö de Villefort Pere-Lachaise mezarlığını Parisli ailesinin ölüsünü almaya yakışan tek yer gibi görüyordu; öbürleri ona taşra mezarlıkları, ölü dolu oteller gibi geliyordu. Ancak iyi ailelerin ölüleri Pere-Lachaise'e gömülebilirdi.

Daha önce gördüğümüz gibi Villefort Pere-Lachaise'de bir aile mezarlığı satın almıştı, orada ilk eşinin ailesinin tüm üyeleri tarafından pek çabuk doldurulan bir mezar yapısı yükseliyordu.

Anıt mezarın alınlığının üstünde şunlar okunuyordu: SAİNT-MERAN VE VİLLEFORT AİLESİ; çünkü Valentine'in annesi zavallı Renee'nin son isteği böyleydi.

Faubourg Saint-Honore'den hareket eden görkemli cenaze alayı Pere-Lachaise'e doğru ilerliyordu. Paris boydan boya geçildi, Temple mahallesine girildi, sonra dış bulvarlardan mezarlığa gelindi. Yirmi kadar cenaze alayı arabasını elliden fazla özel araba izliyordu, bu elli arabanın arkasında beş yüzden fazla insan da yaya ilerliyordu.

Bunların neredeyse hepsi Valentine'in ölümünün yıldırım gibi çarptığı genç insanlardı, bunlar, yüzyılın buz gibi pusuna, çağın yavanlığına karşın bu güzel, namuslu ve hayatının en güzel döneminde ölüp gitmiş genç kızın şiirsel etkisini duymuş kişilerdi.

Paris'in çıkışında, dört atm çektiği hızlı bir arabanın geldiği, atların çelik yay gibi sağlam bacaklarını gererek birden durdukları görüldü: bu Mösyö de Monte Kristo'ydu.

Kont arabasından indi, cenaze arabasını yaya izleyen kalabalığa karıştı.

Château-Renaud onu fark etti; o da hemen arabasından indi ve kontun yanma geldi. Beauchamp da içinde bulunduğu kiralık arabasından indi.

Kont dikkatli dikkatli kalabalığın arasındaki boşlukları tarıyordu; birini aradığı çok belliydi. Sonunda kendini tutamadı.

"Morrel nerede?" diye sordu, "içinizden biri onun nerede olduğunu biliyor mu beyler?"

"Ölenin evinde de bu soruyu birbirimize sorduk," dedi Château-Renaud, "çünkü içimizden hiçbiri onu görmedi."

Kont sustu, ama çevresine bakmaya devam etti.

Sonunda mezarlığa geldiler.

Monte Kristo'nun keskin gözleri birden porsukağaçlarından ve çamlardan oluşmuş ağaçlığa takıldı ve tüm kaygılan yok oldu: bir gölge siyah gürgenli çitlerin altına kaymıştı ve kuşkusuz Monte Kristo aradığını bulmuştu.

Bu harika kent mezarlığında bir gömme töreninin nasıl olduğunu biliyoruz: dar beyaz yollara serpiştirilmiş siyah gruplar, göğün ve yerin, kırılan birkaç daim çıtırtısıyla ve bir mezann çevresindeki çitin çökmesiyle bozulan sessizliği, sonra papazların, şurada burada bir çiçek öbeğinin altındaki mahvolmuş ve ellerini kavuşturmuş kadınların hıçkırıklarına kanşan melankolik ilahileri.

Monte Kristo'nun fark ettiği gölge Heloise ve Abelard'ın mezarının arkasında bulunan beşli ağaç öbeğini hızla geçti, ölenin uşaklarıyla birlikte, ölüyü taşıyan atların başına geçti ve aynı hızla mezar için seçilmiş yere ulaştı.

Herkes başka yere bakıyordu.

Monte Kristo, yanındakilerin ancak farkına vardıkları bu gölgeye bakıyordu.

Monte Kristo KontuWhere stories live. Discover now