seventeen

1.5K 200 282
                                    

|24 Haziran, 10:25|

Kapısının tıklatıldığını duyunca, Louis başını bilgisayarından kaldırdı ve "Girin." diye seslendi. Ahşap kapı yavaşça açıldığında içeri tanıdığı bir asistan girdi, elinde büyük bir koli vardı. Louis onun zorlandığını görür görmez gözlüklerini masaya bıraktı ve yerinden kalkıp yanına gitti, koliyi elinden aldı.

"Size gelmiş, Bay Tomlinson. Yanından geçerken gördüm, getireyim dedim."

Louis büyük koliyi masasının üzerine bırakırken "Teşekkür ederim, Tony." diye mırıldandı. Bunun üzerine genç asistan gülümsedi, sessizce odadan çıktı. O çıkar çıkmaz Louis de merakla koliyi incelemeye başladı. Herhangi bir yerinde bir not veya başka bir şey var mı ona bakıyordu, ama hiçbir şey bulamamıştı.

Masasının ilk çekmecisini açıp önünde duran makası aldı ve kolinin yanına döndü, bantını yavaşça kesti ve kapağının açılmasını sağladı.

Kolinin içinde yalnızca minik bir heykel ve bir not vardı, Louis önce dikkatlice heykeli eline aldı. Karşısında duran kişiyi görünce alayla gülerek heykeli masaya bıraktı ve kolinin içindeki notu alıp okudu.

Beni özledikçe bakarsın dedim, senin için heykelimi yaptırdım. Bence sen de beni seviyorsun ;) <3

                                    -Harry, xx

Louis ona inanamıyordu, gerçekten. Bir elindeki nota, bir masasındaki heykele bakarken başını iki yana salladı ve "Ruh hastası." diye mırıldandı kendi kendine. Artık onun sürprizlerine alışması gerektiğini biliyordu ama elinde değildi, her seferinde daha farklı bir şeyle çıkıyordu karşısına.

Harry'nin ufak çaplı aşk itirafının üzerinden iki hafta geçmişti, Louis o gecenin hiçbir şekilde kötü bitmesini istememişti ama o itirafın üzerine mecburen bir ilişki istemediğini söylemek zorunda kalmıştı. Harry çok iyiydi, eğlenceliydi, Louis'yi mutlu ediyordu ama aynı şeyler bir zamanlar Miles için de geçerliydi. Louis birilerine yüz verdiği anda yüz verdiği kişilerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyordu ve artık bu durumdan çok sıkılmıştı. Yalnızken kafası çok rahat oluyordu ve biraz olsun sadece kendisini düşünebiliyordu. Bu nedenlerden dolayı, o gece Harry'yle tamamiyle dürüst bir konuşma geçirmiş, kendisinden umudu kesmesini söylemişti.

Ama tam tersine, Harry'nin sevgisi o günden sonra sanki on kat artmıştı. Louis sırf o umutlanmasın diye olabildiğince soğuk davranıyordu ama Harry tıpkı bir mıknatıs gibiydi; Louis ne kadar negatif tarafı gösterirse, o da o kadar pozitif tarafı gösteriyordu. Louis ne kadar uzaklaşmaya çalışırsa, o da bir o kadar yapışıyordu.

Yapışmak derken, ciddi anlamda yapışmak. İlk başlarda sürekli yanına gidiyordu ama bunun etkili olmadığını fark ettikten sonra jestler yapmaya başlamıştı. Çiçekler, yemekler, minik hediyeler ve şimdi de heykel.

Louis onu kendisinden nasıl uzaklaştıracağını bilmiyordu. Üstelik soğuk tavırlarının tüm şirket farkındaydı, herkes ayrıldıklarını düşünüyordu. Hatta Louis'nin eski arkadaş grubundakiler Harry'nin onu aldattığını bile söylüyorlardı ara sıra. Louis onların söylediklerine artık hiç kulak asmıyordu, tek yaptıkları öylesine konuşmaktı.

Elindeki notu masaya bıraktıktan sonra yeniden sandalyesine geçti ve telefonunu eline alıp son aramalarda en üstte olan kişiyi aradı: Harry, tabii ki. Her gün arıyordu, hem iş yerleri hem evleri dip dibe olmasına rağmen.

the great escape | l.s.Where stories live. Discover now