thirteen

1.3K 193 263
                                    

|30 Mayıs, 16:45|

Kapısı tıklatıldığında başını dosyalardan kaldırmayıp "Gel." diye seslendi dışarıdaki kişiye. Muhtemelen sabah yanına çağırdığı asistan kız gelmişti, yeni yapılacak olan binanın giderleriyle alakalı dosyayı getirmek için. Fakat biraz erken değil miydi? Ona iş çıkış saatinden yaklaşık on dakika önce gelmesini söylediğini hatırlıyordu Harry.

Asistanın gelmesi için saatin oldukça erken olduğunu fark ettiği anda başını kaldırıp kapı eşiğinden kendisini izleyen kişiye döndü. "Louis?"

"Merhaba. Bölmüyorum, değil mi?"

"Yok hayır, içeri gel lütfen. İçecek bir şeyler söylememi ister misin?"

Louis onun karşısındaki sandalyeye otururken başını iki yana salladı. "Sanırım Miles'ın asistanından bir dosya istemişsin. Onu kapında görünce ben getirmek istedim."

Louis dosyayı kendisine uzatınca Harry şaşkınlıkla "Carol, Miles'ın asistanı mıymış?" diye sordu.

Louis onun kaşlarını çatarak sorduğu soruya gülümseyerek başını salladı. "Carey, evet. Onun asistanı. En büyük de ajanıdır. Pek hoşlanmadığım bir tip, yanına gelmesini istemedim."

Louis yerinde dikleşip yüz ifadesini ciddileştirince Harry gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Ajan olduğu için gelmesini istemedin yani? Anladım..."

Louis cevap vermek için ağzını açtığı sırada kapı bir kez daha tıklatıldı, Harry "Gel." komutunu verir vermez de açıldı. Fakat ahşap kapının ardından çıkan kişi, ikisinin de sevmediği biriydi.

"Louis, sen de mi buradaydın?"

Miles imalı imalı konuşarak içeriye bir adım atınca Louis gülümseyerek yerinden kalktı ve Harry'nin yanına gidip kalçasını onun masasına yasladı. "Evet, sakıncası mı var?"

Ela gözlü oğlanın çenesi kasıldı, fakat hiçbir şey yapmadı. Yalnızca "Hayır tabii ki." diye mırıldandı. "Ne sakıncası olacakmış? Sadece biz sevgiliyken iş saatleri içinde yanına geldiğimde kızardın. Ondan sordum."

Louis vücudunu tamamiyle ona doğru çevirdi, sırtı anında yay gibi gerilmişti. Harry onun Miles'ın yüzünü görmek bile istemediğine adı gibi emindi. "Senin yaptığın gibi; öpüşmek, sırnaşmak gibi boş işler için değil, iş için geldim. Bir dosya teslim ediyordum."

"Anlıyorum. Zaten ikinizi hiç öyle yakın göremiyoruz şirkette. Sevgili değil de iki yakın arkadaş gibisiniz."

Louis duydukları üzerine derin bir nefes alarak hımladı. Sabır sınırına çok yakın olduğunu hissediyordu. "Adı üstünde; şirket. Buraya iş yapmak için geliyoruz, öpüşmek veya başka bir şey için değil."

"Yani," dedi Miles yüzündeki gülümsemeyle birlikte. Harry onun Louis'yi kızdıracak bir şey söylemek üzere olduğunu tahmin edebiliyordu, heyecanla bekliyordu. "Yani, seni öpmek gerçekten çok güzel bir şeydi Louis. Eminim kim olsa dayanamazdı. Ama Harry hariç sanırım, dudaklarına hak ettiği değeri vermiyor gibi."

Harry onun boş konuşacağından emindi ama söyleyeceği şeyin bu kadar boş olacağını bilmiyordu, alayla gülerek yerinden kalktı. "Peki bundan sana ne?"

"Yanlış anlıyorsun kıvırcık, ben öyle mi dedim? Yalnızca diyorum ki; Louis'ye hak ettiği değeri vermiyormuşsun gibime geldi. Benim fikrim."

"Senin fikrin?" dedi Harry gülerek. Louis bunca zaman nasıl bu kadar aptalca ve boş konuşan bir adama katlanabilmişti, inanamıyordu doğrusu.

Miles gülerek başını salladı. "Benim fikrim."

"Yani diyorsun ki; Louis'ye şirkette de çok yakın davranayım?"

Miles'ın kaşları bu sefer çatılmıştı, itici gülümsemenin yerinde şimdi kızgın bir ifade vardı. Harry turnayı gözünden vurduğunu fark eder etmez sırıtarak bir kolunu Louis'nin ince beline doladı ve onu kendisine çekip dudaklarına kapandı. Madem Miles onları böyle görmek istiyordu, öyleyse Harry de mızmızlanan bu bebeğe istediğini verecekti.

Louis'nin ince dudaklarını himayesi altına aldığı sırada kapının sertçe çarpma sesini duydu, fakat onu öpmeyi kesmedi. Çünkü Louis de ona ufak ufak karşılık veriyordu ve Harry geri çekilecek gücü kendisinde bulamıyordu. Birisi geri çekilecekse, bu Louis olmalıydı.

Ama Louis o kadar afallamıştı ki, otomatik olarak karşılık verdiğinin farkında bile değildi. Miles'ın odadan çıkma sesini duymuştu fakat onu hiç takmayıp, ellerini kendisini öpmekte olan adamın geniş omuzlarına bırakmıştı. Harry onun dudaklarıyla ilgilenirken, yapabildiği tek şey hafif hafif karşılık verip nefes almaya çalışmaktı. Neden hâlâ ayrılmamışlardı, bilmiyordu.

Kapı birdenbire açıldığında hiç düşünmeden var gücüyle Harry'yi geri ittirdi ve elinin tersini öpülmekten kızarmış olan dudaklarının üzerine kapattı.

"Uh oh, kusura bakmayın böldüm. Ben hiç gelmemişim gibi devam edin siz, daha sonra yine gelirim. İşiniz bitmiş olursa tabii."

Niall kıkırdayarak kapıyı yeniden kapattığında Harry arkasından "Şu kapıyı çalmayı öğren artık!" diye bağırdı. Fakat Niall onu duymuş olsa bile hiçbir şey yapmadı.

Louis yanaklarının kıpkırmızı olduğuna emindi, derin bir nefes alarak "Gidiyorum." dedi tek nefeste. Ama sesi hem kısık, hem de çatallı çıkmıştı. Bu yüzden hafifçe boğazını temizleyerek pantolonun içinden çıkmış olan gömleğini eliyle ittirerek içeri geri soktu. Harry onun belini sımsıkı tuttuğu sırada, gömleğini yanlışlıkla çekiştirip pantolonun içinden çıkarmış olmalıydı. Louis bunu bile yeni fark ediyordu.

"Tabii, git. Şey, akşam yemeği birlikte yer miyiz?"

Harry'nin elini ensesine atıp saçlarını kaşıyarak sorduğu soru onu iyice germişti, dudaklarını birbirine bastırarak "Liam'a sözüm var." dedi güçlükle. Harry'ye daha fazla kapılmak istemiyordu çünkü son ilişkisi onu yeterince yormuştu. Zaten Miles'ın uzun süre bekar duramayacağına emindi, o yeni sevgili yapar yapmaz Louis de Harry'yle olan sahte ilişkisini bitirecekti. Tek yapması gereken, dişini biraz daha sıkmaktı.

Fakat gelin görün ki; o dişini sıksa bile, Harry hiç de öyle yapacakmış gibi durmuyordu.

• • •

minik bir geçiş bölümü daha 🙃♥️
AMA BUEDAN SONRA BÖLÜMLER UZAMAYA BAŞLIYO VALLA

the great escape | l.s.Where stories live. Discover now