Bölüm 1

230 74 18
                                    





Bölüm 1: Biz her gün bir cinayetin önünden kayıtsız geçer, gideriz.

Beyaz, kalın topuklu ayakkabılara bakarak iç çektim. Sabah ki güneşe aldanarak giyimime özenmiş, hiç giymediğim lila, ara boy elbisemi giymiştim. Şimdiyse  bu şiddetli yağmurda etek uçları koyu mora dönmüş, ayakkabımda yağmur damlalarının hedefi olmuştu. Oflayarak saçlarımı geri attım. Yağmur duracak gibi değildi. Masaya bırakılan şemsiyeyle bakışlarımı cam kapıdan çektim.

Küçüklüğümde anneler günü, öğretmenler günü ve birçok özel gün için buket yaptırdığımız Ayşe Teyze'nin dükkanında bekliyordum. Oğlu güvenlik görevlisiydi. Onu işine uğurlamak için uyumaz, bu saati beklerdi. Yaşına göre dinlenmek nedir bilmeyen, çalışmayı hobi edinen biriydi Ayşe Teyze. Saat çok geç olmasına rağmen bir tek açık olan dükkan, onun dükkanı olurdu. Bu yüzden yağmurdan kaçış olarak gördüğüm bir sığınaktı, Ayşe Teyze'nin dükkanı.

Verdiği şemsiyeyi alarak kapının önünde açtım. Çantama daha sıkı sarılarak topuklularımın çıkardığı tok sesle yürüdüm boş sokakta. Saat 11'e geliyordu. Evlerin hiçbirinde ışık yanmıyordu. Sıkıcıydı. Büyüdüğüm bu sokakta, geceleri insanların yaşadığına dair bir iz kalmıyordu. Bir saatten sonra kendi başıma kaldığımı benden başka kimsenin var olmadığını düşünüyordum. Haklıydım da. Annem ve babamın, dedemlerin yanına taşındıkları  günden bugüne kimse beni fark etmezdi. Ya da ben öyle sanırdım. Buna inanırdım.

Küçüklüğümden beri dikkatimi çeken, tarihi olduğuna kanaat getirdiğim üç katlı ahşap evin en üst katında  her zaman olduğu gibi loş bir ışık süzülüyordu. Orada kimin yaşadığına dair bir fikrim yoktu. Ama kurduğum hayallere göre, orada yaşayanlar maddi açıdan zorluk çekiyordu ve elektrik kesintisi yaşıyordu. Aniden ışığın sönmesiyle duraksadım. Baktığımı anlamış olabilirler miydi?

Kafamı eğdim. Şemsiyeyi daha da kafama yaklaştırdım. Yolun karşı tarafına geçeceğim sırada yüzüme vuran keskin ışıkla ne yapacağıma karar veremez halde kalakaldım. Araba korna çalarak yanımdan hızla geçti ve üzerime su sıçrattı.

Ah hadi ama!

Bacaklarıma yapışan elbisemin eteklerini düzelterek evime giden ara sokağa girdim. Neredeyse sırılsıklam olmuştum. Şemsiyeyi sağ elimden sol elime geçirdim. Ve anahtarı elime aldım.

İki katlı evimizin alt katında oturan kiracımızın ışıkları yanıyordu. Annem ve babamın bana arkadaş diye kabul ettikleri kiracımız Hazal, benden 4 yaş büyük genç bir kızdı. Konuşmayı sevdiğim, öğütleri bol olan bir arkadaşımdı. Binaya giriş kapısının önündeki basamağı hızla çıktım.  Ayakkabılarımı çıkarttım. Kapıyı açarak içeri girdim.

Açık perdeleri örtmek için salona girdiğimde ıslık sesi geldi. Üstten açık camı kapatarak camdan baktım. Binadan çıkan siyah deri ceketli, siyah şapkalı adam Hazal'ın camına bakarak güldü. Bakışları beni bulduğunda yutkunarak geri çekildim. O ise kapalı camın ardından duyulacak kadar gürültülü ıslığını çalarak uzaklaştı.

°°°

06.00

Çalan alarmı kapatarak geri yattım. Bugün izin günümdü. Alarmı kapatmayı unutmuştum. Bugün her zaman ki gibi yorgun hissedeceğime emindim. Uykumu bölmemin bedeli büyüktü. Yorgun hissetmek hiç hoşlanmadığım bir şeydi.

Yataktan kalktım ve rutin işlerimi hallettim. İzin günüm olmasının ayrıcalığı sayarak mutfağa girdim. Börek ve kek yaptım. Fırına koydum.

Camı aralayarak dışarı baktım. Dünkü yağışın getirisi olarak kasvetli bir hava vardı. İçimi kaplayan soğuklukla iç çektim. Dün ıslık çalarak giden adamı gördüğüm yere baktım.
Kim olduğuna dair bir fikrim yoktu. Hazal'ın tanıdığım arkadaş çevresinde de böyle biri olduğunu sanmıyordum. Adamın bakışları gözümün önüne geldi ve içimi saran ürpertiyle geri çekildim.

Üzerime siyah ince kazağımı ve siyah kumaş pantolonumu giyerek mutfağa geri döndüm. Hazal'ın yanına inecek, ona yaptığım börek ve kekten verecektim. O adamın kim olduğunu sormayı da ihmal etmeden. Fırından çıkan börek ve kekten üçer dilim keserek tabağa koydum ve peçeteyle üzerini örttüm.

Saat sekiz buçuktu. Uyandığını varsayarak kapıyı çaldım. Açmıyordu. İşe gitmiş olamazdı çünkü Hazal özel bir bankada çalışıyordu.  İşe gitmek için her sabah 9'da evden çıkıyor
Ayşe Teyze'nin dükkanının önündeki kedilere yem veriyordu.

Kapı, çok çalmama rağmen açılmayınca telefondan aradım. Telefonu içeride çalıyordu. Endişeyle eve çıktım ve bende duran yedek anahtarıyla kapıyı açtım. Salonda yoktu. Mutfağa, balkona, odasına girerek seslendim. Ses vermiyordu. Kalbimin gümbürtüsü, kulaklarımın uğuldamasına neden oldu. Titreyen ellerimle saçlarımı geri attım. Banyo kapısının önüne gelince, bir umut belki içeridedir diye kapıyı tıkladım. Yine ses gelmedi. Gözlerimi kapatarak korkuyla kapıyı açtım.

Yoktu. Her şey normaldi...

 Küvetin kapalı perdesini hızla sola çektim. Korkuyla kendimi yere atarak çığlık attım. Hazal... Küvetin içinde... Bana... Bana bakıyordu... Yüzü mosmordu...

Sadece Hazal'ın yüzüne bakarak ne kadar oturdum, ne kadar ağladım bilmiyorum. Apar topar ayağa kalktım ve onu küvetten çıkarmaya çalıştım. Buz gibiydi. Su da, bedeni de...

Kendi başıma onu küvetten çıkaramayınca evden çıkarak koştura koştura komşulara çağırdım. Bağırdım, zillerine bastım. Yanıma gelen karşı komşumuz Hayriye teyze ne olduğunu sordu.
Ve diğerleri...

Hazal'ı göstermek için telaşla merdivenleri ikişer ikişer çıktım ve açık kapıdan eve girdim. Şaziye teyzenin büyük oğlu Ahmet abi, yanıma gelerek bir felaket haberi aldığını belli eden yüz ifadesiyle çıktı ve polisi aradı. Bir bendim bir şeyler için uğraşan. Ambulansı aramaları için yalvardım hepsine. Kurtarmak için. Geç kalmadım sandım. Ambulans gelse bir müdahalede kurtulur sandım.

Yanıldım. Hazal ölmüştü...

Beyaz Ayakkabı GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin