Bölüm 7

109 64 3
                                    




Önümdeki beyaz tabakta bulunan soğumuş böreğime , bıçağı sürtmeyi bıraktım. Pelin bana bakarak çatalını masaya bıraktı.

"Ne oldu? Yesene." kafamı kaldırarak perdeleri açık camdan baktım. Camdan görünen ışıklı manzara, insanı sonsuz düşünce boşluğuna itiyordu. Tekrar tabağıma dönerek bıçağı sürtmeye devam ettim.

"Canını sıkan şeyleri benimle paylaşabilirsin. Destek olacağım sana." derin bir nefes aldım ve bıçağı masaya bıraktım. Ona anlatıp anlatmamak konusunda tereddüt ediyordum. Güvenmediğim için değildi. Sanki kime derdimi açsam, o kişiye de zarar gelecek diye düşünüyordum, korkuyordum.

Sandalye de asılan çantamı kucağıma koyarak içinden kütüphanede bulduğum notu çıkardım. Çantamı yerine astım. Buruşuk kağıdı açarak Pelin'e uzattım. Önce bana, ardından kağıda, sonra tekrar bana baktı...

"Bu... Bu ne? Nereden buldun bunu!? Kim verdi?" grip olmadığım halde akan burnumu çekerek konuşmak için sesimi aradım. Ağzımı açtığım an da birileri beni duyacak, sus diye bağıracak gibi hissediyordum. Hissettiklerim normal değildi. Farkındaydım.

"Kütüphane de bir derginin içinde buldum." kağıdın arkasına önüne tekrar baktı. "Selim'in attığı katil profilini, ben... kütüphanede gördüm."

"Ne!?" eliyle ağzını kapattı ve arkasını yaslandı. Masanın üstünden bir peçete alarak akan gözyaşlarımı ve burnumu sildim.

"O adam... Yanıbaşımda... Bu notu bulduğum dergiyi bıraktı."

"Ne diyorsun sen Nihan! Selim'in haberi var mı bunlardan?" hıçkırıklarımın arasından kafamı iki yana salladım.

Apar topar ayağa kalktı. "Yürü kalk gidiyoruz. Anlatacağız Selim'e. Koruma altına alsınlar seni...bir şeyler yapsınlar. Böyle oturup ecelini mi bekleyeceksin!?"

Hıçkırıklarım  ve gözyaşlarım daha da artarken yerimde duruyordum.

"Ya beni takip ediyorsa? Selim'e gittiğimizi anlar... Beni hemen öldürür."

Yanıma gelerek titreyen elleriyle, arkadan bağlı olan saçımdan, alnıma düşen saçları geri attı. Gözyaşlarımı silerek su içirdi. "Kalk lütfen."

Kafamı iki yana salladım. Oturduğum sandalyeyi  sıkı sıkı tuttum.
"Gidemem...Gidersem beni öldürür. Gidemem... Lütfen Pelin, gitmeyelim lütfen otur... Lütfen gitmeyelim." gözyaşlarım akıyordu. Gözlerim yanmaya başlamış, yanaklarımda tek bir kuru yer bile kalmamıştı.

"Tamam. Kendine gel Nihan! Gitmiyoruz. Sakinleş! Nihan! Sakinleş ilk önce." elime verdiği suyu içtim ve başımın dönmesiyle masaya tutundum.

"Şöyle yapalım. Sen burada, bizde kal. Evine gitme. Selim'i arayalım buraya gelsin. Konuşalım. Anlatmazsak çözüm bulamayız. O bizden daha fazlasını biliyor. "

Kendimi iyi hissetmiyordum. Başım dönüyor, kulaklarım uğulduyordu. Pelin'e sesleniyordum ama beni duymuyordu. Bir o yana, bir bu yana gidiyor bir şeyler söylüyordu ama ne dediğini algılayamıyordum.

" Bir şey demez değil mi? Nihan!? İyi misin Nihan? "

"Değilim."  serbest kalmış saçlarını geri attı ve telefonunu eline aldı.

"Alo Doğukan. Eve gelmen gerek hemen... Şu an açıklayamam ama Nihan fenalaştı... Acele et!"

Bir elimi omzuna attırtarak ayağa kaldırdı ve koltuğa yatırdı. "İyi misin Nihan?"

"Midem bulanıyor..."

"Sakin ol lütfen. Derin nefes alıp ver. Hastaneye gideceğiz şimdi."

Kapanmak üzere olan gözlerimi zorlayarak açık tuttum. Koltuğa yaslanmasam yerle bir olacakmışım gibi dönen başım,  gözlerimi kapatmam için beni teşvik ediyordu.

Ne kadar zaman geçtiğini anlamadan Doğukan geldi ve hastaneye gittik. Hastanede bayılmıştım, uyandığımda ise iki kez kusmuştum. Hemşireler gerekli tahlilleri yapıyordu.

Uyanık kalmak ve dengede durmak benim için çok zordu. Gözlerimi tavandan çektim ve tıklanan kapıya baktım. Selim gelmişti. Oflayarak yerimde doğruldum. Yardımcı oldu, arkama yastık koydu.

Bir sandalye çekti, oturdu. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. "Bana anlatmak istediğin bir şey varmış diye duydum."

Aniden gözlerine baktım. Yorgun ve sinirli bakıyordu. Evet yaptığım hatanın farkındaydım. Ama bu kadar korkarken nasıl bir şeyleri tehlikeye atabilirdim ki?

"Üzgünüm. O gün söylemeliydim."
Nefesini bırakarak yaslandı. Kafamı yastığa daha çok yasladım ve gözlerimi kapattım. Çok yorgundum. Hazal öldüğünden beri kendimde değildim. Bu halsizlik ise her şeyin üstüne gelmiş, direncimi kırmıştı.

"Korktum. Takip edildiğimi hissediyorum hep. Hep bir adım arkamdaymış gibi. Belki de bir adım önümde..."

"Tehlikede olduğunun farkındayız. Bu yüzden her durumda seni haberdar ediyoruz. Bana söyleyebilirdin sende."

Yutkunarak daha da sindim  yatağa. Gözümü açacak halim yoktu. Sinirli olduğunun farkındaydım. Evet haklıydı ama korku ve şüphe, insanın aklına girdiğinde delirme seviyesine getirip, hiç yapmayacağı şeyleri yaptırabilirdi.

" Özür dilerim. Bir daha böyle bir şey olmayacak. Ölsem bile başkalarının hayatını riske atmamak için sana anlatacağım. Tamam mı?"

"Ölmeyeceksin. Şimdi dinlen. O kadar yorgunsun ki sana sen diye hitap ettiğimi farketmedin bile."

Gözlerimi açtım ve Selim'e baktım. Yeniden gelen bulantılarımı görmezden gelmeye çalışarak derin nefes alıp verdim." Sende o kadar sinirlisin ki bunu şu an da farkettin."

Gülümseyerek kafasını eğdi." Evet şu an farkettim. "

Odaya giren doktorla ikimizde ona baktık. Elindeki dosyaya bakarak Selim'e baktı.

"Tahliller çıktı. Büyük bir tehlike atlatmışsınız."

Kaşlarımı çatarak doktora baktım. Tehlike derken? O ne demekti?

"nasıl yani?" Selim'in yönelttiği soruyla kafamı yavaşca salladım.

"Burun-ağız akıntısı, baş dönmesi, mide bulantısı, halsizlik... bunların hepsi sarin gazının sonucu. Bu gaz tehlikelidir. Sadece on beş dakika solunması halinde felç edebilirken, ölümle de sonuçlanabilir. En az hasarla atlatmış sayın kendinizi."

Yutkunarak şaşkınlıkla Selim'e baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu o da. Ölümle burun buruna gelmiş sayılırken hala sakin kalma çabam nedendi?

Beyaz Ayakkabı GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin