Bölüm 14

86 56 1
                                    




Yaşadığım o şokla kalktım bir de işe gittim. Yine de yıllarca her sabah geldiğim bu iş yerini özlemiştim. Burcu geldiğimi görünce hemen yanıma geldi. "Günaydın! Nasılsın?" her zaman ki sevecen yüzüyle benim somurtmaktan buruşmaya yüz tutmuş yüzüme baktı. Evet güzel görünmenin de zor yanları vardı. Saçma sapan bir mahallede gizemli birtakım olaylar yaşamak gibi... Eğer olurda ileride biri soracak olursa beni mahalle yaşlandırdı diyeceğim. Ay neyse yine saçmalıyorum.

"Sana da günaydın Burcu. Sanırım iyiyim ,sen nasılsın? İşler yoğun galiba." kafasını salladı ve kolumdan tutarak masanın yanına getirdi. "İyiyim de geç sen beni, dün ki iş görüşmesi nasıldı?" Ah dün ki iş görüşmesi (!)

"İyi.. iyiydi... Ben dosyalarımı alıp gideyim. Yine görüşürüz." Eski masamın üzerinde kalan birtakım eşyalarımı da alarak şirketten çıktım. Acaba abimi arayıp ayakkabıları söylemeli miydim? Dün neden bana anlatmadın derse ne diyecektim? Her türlü o azarı yiyecektim. Tehlike çanları çalarken sessizce bir kenarda oturup bekleyemezdim.

O ayakkabıları kapımın önüne koyan kimse benden anahtarı alan da aynı kişiydi. Feyzaların apartmanına girmişti ama neden? Abimin söylediği şey aklıma geldi. Depoda yanan o ışık.. Peki. Diyelim benden anahtarı aldı. Anahtarın bende olduğunu nereden biliyordu? Hadi hırsızlık yapmak için aldı diyelim ayakkabıları neden bana gönderdi? İşte! Görüldüğü üzere birçok cevapsız soru vardı.

Düşünceler ile geldiğim yer elbette ki ahşap apartmandan başka bir yer değildi. Nedenini bilmediğim bir şekilde bu sefer korkmuyordum. Aksine neyle karşılaşacağımı bilmeden apartmana girmeyi ve içeride varsa birini yakalamak istiyordum. Söylerken kolaydı. Karşımda bir erkek var ise yakalamaktan çok yakalanacağımı da biliyordum. Abime dünün üzerine bu sabah başıma gelen olayı ve apartmanın içine gireceğime dair bir sesli mesaj atarak telefonumu sessize aldım.

Cesaretim kırılmadan hemen terleyen avucumdaki anahtarı yerine yerleştirdim ve bu sefer açtığım kapının önüne bir taş koyarak yukarı çıkmaya başladım.

Üst kata çıkan merdivenleri korkak adımlarla çıktım. Her şey dün ki gibi yerli yerindeydi. Beyaz ayakkabıları gördüğüm rafa baktım. Raf boştu. Biliyordum! O tozlu beyaz ayakkabılar bu kokuşmuş apartmandan başka bir yerden çıkamazdı zaten.

Depo olan çatı katı kapısının önüne gelince yutkundum. Sanki çok ses varmış gibi bir de nefesimi tuttum ve kapıya yanaşarak içeride ses olup olmadığını dinledim.

Ahşap kapının deliğinden mümkün olduğunca görünen içeriye baktım. Görünürde kimse yoktu. Umarım yoktur Bengü! Umarım!

Nefesimi tutarak düşük kapı kulpunu tuttum ve kapıyı açtım. Hah! İçeride kimse yoktu. Allah'ım sana şükürler olsun!

Ama.. Ama burada biri varmış. Evet. Burası depodan çok farklı! Şey gibi.. Şey gibi kokuyor.. Hastane gibi..

Çatı katının küçük camının önünde üzerine sarı bir örtü örtülmüş küçük bir masa vardı. Masanın üzeri kırıntı, mum, gazeteler ve birkaç kimlik kartıyla doluydu. Tek tek isimlerine baktım. Bu kadar kimlik kartının burada ne işi vardı? Kartonlarla yığılmış odanın diğer duvarında raflar vardı. Birkaç küçük kolinin yanında cam şişeler ve birkaç hap kutusu vardı. Kuytuya kartonlar üzerine serilmiş battaniye ise burada birinin kaldığının kanıtıydı.

Depodan çıktım. Kapısını kapatacağım esnada arkamdan tutulup çekilmemle sırtım sertçe duvara vurdu. Benden anahtarı alan adamdı bu adam. Yine yüzünde bir maske ve şapka vardı. Maskesini indirerek öfkeyle kenara attı. Şaşkınlıktan debelenemiyordum bile. Bu adamın derdi neydi?

"İzinsiz girdiniz. Hiçbiriniz bana sormadınız. Benden. Benden izinsiz odama girdiniz." Ne!? Bu adam tam kaçıktı. O pislikten bir hal olmuş depoyu odası mı bellemişti?

"Affedersiniz ama...İzinsiz bir şekilde bu apartmana giren sizsiniz. Evsizsiniz sanırım sizin için üzülerek, zorluk çıkarmadan burayı terk etmenizi isteyeceğim." Bu kadar sakin kalabilmiş olmam beni şaşırtıyordu. Kibar olursam onun da bana karşı anlayışlı olacağını düşündüm. Ama yanılmışım. Kollarımı sıkan elleri birden boğazıma yapıştı. Sıkmıyordu. Fakat sıkmıyor diye minnet edemeyecektim. Bu yaptığı resmen zorbalıktı.

"Siz bana acıyamazsınız. Ben evsiz değilim. Söyle! Odamdan ne aldın?" Hala oda diyor.

"O kokuşmuş yerden bir çöp tanesini yanıma alacak kadar pasaklı değilim. Bırakın beni!"

"Ne aldın!"

Elleri git gide boğazımı sıkıyor nefes almamı zorlaştırıyordu.

"Bırakamam . Perihan'ı da öldürdüm. O da hırsızdı. Sende hırsızsın. Sen de öleceksin!" NE!? Ağlamaya başladım. Benim ağlamamla keyiflendi ve sırıtmaya başladı. Perihan teyzenin katili bu adam mıydı? Mahalledeki katil.. Bu evde mi yaşıyordu?

Beyaz Ayakkabı GizemiWhere stories live. Discover now