Bölüm 4

146 67 7
                                    



1 ay sonra

Açık, masmavi görünen gökyüzüne baktım. Bu bir ayda çok şey değişmişti. Hava, duygularım, ben... Ben değişmiştim. Ruhum büyümüştü sanki, hiçbir olaya eskisi gibi bakamıyordum. Kimseye güvenemiyordum. Herkes Hazal'ın ölümü için suçluydu bende. Herkes yapmış olabilirdi. Aynısı benim başıma da gelebilirdi. Katil bulunana kadar bana rahat yoktu. Eskisi gibi olamazdım.

Eski kafenin tabelasını kadrajına sığdıran kameramı indirerek sokağa baktım. Bir arabanın geçebileceği darlıkta, duvarlarından kurumuş sarmaşıklar sarkan bir sokaktı. Dergi bu sene 'Bulunduğumuz Yere Güzel Bakış' temasını seçince bana da, eski, turistik sokakları fotoğraflamak düşmüştü.

Şehirden uzaklaşmak iyi gelebilir diye düşünmüş ve çekimleri erken yapmaya karar vermiştim. Yoksa şüphelerim içinde delirip aklımı kaybedecektim.

Kameramın ayarını düzelterek duvara çizilmiş kadın portresini çektim.

Kamera kayıtlarına bakıldığı o günün akşamı, yorgundum ve başıma ağrılar girmişti. Koltukta uzanmış, ne oynadığı ilgimi çekmeden sadece televizyona bakıyordum. Selim beni aradı. Kamera kayıtlarında sadece iki gün öncesine ait görüntüler olduğunu, cinayet günü olan görüntülerin dükkan sahibinin bilmediği bir nedenden silindiğini
söyledi.

Birileri çok planlı bir şekilde hareket etmiş ve cinayeti işlemişti. O günden sonra Hazal'ın evi, daha detaylı  inceleme altına alındı.

Umudum her geçen gün daha da azalıyor, korkum artıyordu. Katilin sıradaki odağı ben olabilirdim. Başka biri de. Seyahata çıkmadan önce de endişelerim vardı. Sanki herhangi bir an da katil karşıma çıkacak aynı şeyleri bana yapacakmış gibi tedirgindim. Ama yakalanması için her şeyi yapacak kadar da yürekli.

Yerli halk tarafından rağbet görmeyen sokağın başında, sanki koşsam atlayabilecekmişim gibi görünen denizi de çektim.

Dar kaldırıma oturdum ve çektiğim resimlere baktım. Güneş batıyordu. Turuncu güneş ışıkları sokağa vurunca biraz daha fotoğraf çektim.

Fotoğraf makinemi çantaya koyarak  saçlarımı tepeden bağladım ve kaldığım otele doğru yürümeye başladım.

Burada bulunan insanlar böyle bir yeri artık ilgi çekici bulmuyorlardı. Öyle ki fotoğraf çekerken bir iki kişi hariç kimse sokağa girmemişti. O kişiler de zaten, benim de ilgimi çeken eski görünümlü fakat içi harikulade lüks olan kafeye girdiler.

İnsanların ilgisini çeken şeyler çok değişmişti. Çeşit çoğalmıştı ve herkese aynı şeyi beğendiremiyordun. Bunun en büyük örneği mesleğimin dönüm noktasıydı. Çalıştığım yayınevi köklü, başarılı bir geçmişe sahipti fakat şu sıralar kitaplara oranla, dergiler daha az satılıyordu. Teknoloji geliştikçe insanlar farklı arayışlara, farklı şeylere yöneliyordu.

Oysa ara sokakta kalmış kafelerin, restorantların, kitapçıların tek eksiği;
işlek bir cadde üzerinde olmamaları ve yeterli tecrübe elde edememesiydi.
Bu yüzden bir başarıya, bir logoya sahip olanı değil; henüz yeni gelişmekte olan, kenarda, köşede kalmış şeyleri de deneyimlemek, onları da geliştirmek gerekli diye düşünüyorum.

Otel odamın balkonundan dışarı çıktım. Görünen ışıklı manzarayı çekerek fotoğraflara baktım.

Kenarda bulunan mini koltuğa oturarak arkama yaslandım. Bazen bu  kadar karmaşanın içinde nasıl yaşayabildiğimi sorguluyordum. Her şey bu kadar zorken nasıl dayandığımı...

Yanımda biri olsun isterdim. Birinin merak etme bu da geçecek demesini. Annem olabilirdi mesela. Veya babam.

Ne kadar yanıma gelmek isteselerde işleri vardı. Yapmaktan yükümlü olduğu şeyler. Bu ayın dergisi çıktıktan sonra memlekete dönmeyi düşünüyordum. Evet bu zamana kadar güzel gelmiştim ama daha fazlasını yapabileceğime dair gücüm de inancım da yoktu.

İçimde kendimden sakladığım bir ürperti vardı ve ben onu orada daha ne kadar tutabilirim emin değildim. Bunun devamı nereye varacaktı? Paranoya mı olacağım? Yoksa çevremdekilere zarar mı vereceğim?

Ertesi sabah erken kalktım ve direkt bir başka ara sokağa girdim. Sokağın başında, mavi arabasında simit satan orta yaşlı adamdan bir simit aldım. Küçük çay bahçesine oturarak simitimi yemeye başladım. Bir yandan da sokağa göz gezdirdim.
Küçük not defterime notlar alarak nereleri çekeceğimi az çok belirledim.

Evet. Bugün güzel bir gündü. En azından pozitif düşünerek zihnimi dinç tutmalıydım. Güneş henüz tepeye ulaşmamışken sokağın ayrı görünümlerini çektim.

Deniz kenarından geçerek, yokuştan ilerledim ve bir başka denize çıkan sokağa girdim. Neredeyse burada ki her sokak denize çıkıyordu.

Yeni bir sokağa gitmek için deniz kenarına indim. Telefonum çalıyordu. Telefonumu kamera çantasının kenarında ki küçük gözden çıkararak açtım.

"Alo?"

"İyi günler Nihan Hanım. Müsait misiniz?" Etrafa göz attım ve ileride ki bir banka oturdum.

"İyi günler Selim Bey. Evet müsaitim."

Telefondan gelen telsiz sesleriyle kaşlarımı çattım. Duygularımı, korkularımı gizlemek için kendime bile yönelttiğim öfkem çok saçmaydı.

" Nihan Hanım, Hazal'ın evine yedek anahtarla girdiğinizi söylemiştiniz değil mi? "

Ritimle yere vuran ayağımı durdurarak düşündüm. Hazal, telefonunu ve kapıyı açmadığı için evden anahtar almak için koşturmuştum.

"Evet. Yedek anahtarla girdim. Selim Bey, bir gelişme mi var? "

"Sakin olun ve sadece sorularıma cevap verin. Yedek anahtarları hep sizde durur muydu?"

Sıktığım sol elimi gevşettim. Kalbim yine çok hızlı atıyordu.

"Yedek anahtarlarımız birbirimizde dururdu. Bir şey olma ihtimaline karşı... Ama... Bir sorun mu var?"

Kağıt sesleri geliyordu ve yanında biriyle konuşuyordu Selim. Terleyen avuç içlerimi giydiğim kahverengi kumaş pantolonuma sürterek derin bir nefes verdim. Hazal ile olan her gelişmede kalbim patlayacakmış gibi hissediyordum. Bu normal miydi?

" Anahtarlarınızı sakladığınız sabit bir yer var mıydı? İkinizin de bildiği sabir bir yer."

Bina sahip hakkı olarak onun anahtarı bende dururdu. Annemlerin isteği üzerine bende ona vermiştim fakat Hazal istememişti. Israrlarımla almıştı ve bir şey olmadığı sürece dokunmayacağım diye söz vermişti.

" Evet. İkimiz de salonlarımızda bulunan sık kullanmadığımız vitrine koyacağız diye anlaştık. Ben hep orada tuttum. O da söz vermişti. Ama lütfen söyleyin bir şey mi oldu? "

"İşinizi uzatabilme şansınız varsa uzatın. Eğer dönecekseniz de başka bir arkadaşınız da kalın. Sizi telaşlandırmak istemem ama... Hazal'ın evindeki incelemede, dediğiniz vitrinde parmak izi bulundu. Katil... Evinizin yedek anahtarını almış. "

Dolan gözlerimle karşımdaki denize baktım. Yani... Katil bana...bir adım yaklaşmış mıydı?

Beyaz Ayakkabı GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin