Bölüm 11

113 55 1
                                    





Çarpan kalbimi duymamaya çalışarak kapıya kulak kesildim. Zorlanıyor muydu? Tekmeleniyor muydu? Yok daha neler! Akşamın bu saati adam gizli gizli girmek varken neden langur lungur dalsın ki? Benim ki de kuruntu!

Telefonumun titremesiyle irkilerek ekrana baktım. Tam zamanında! Abim arıyordu. Açarak fısıltıyla konuşmaya başladım. "Alo abi?"

"Alo? Bengü nerdesin sen?" dolaptayım.

"Pastanedeyim abi." kapı bir kere daha zorlanınca Nefesimi tuttum.

"Kapı niye açılmıyor o zaman?" Ne? Ne kapısı?

Dolapı araladım. Yüzüme vuran serinlikle derince bir nefes alarak sessizce dolabın kıyısından kapıya baktım. E bu abimdi! Allah seni ne etmesin Bengü! Yaptın yine kendi aksiyonunu. Ayağa kalkarak kapının kilidini ve söndürdüğüm ışıkları açtım.

" Ne yapıyorsun burada?" film çekiyorum. Hadi hadi dalga geçme şimdi!

"Kapatacaktım. Sen nerden bildin burada olduğumu?" çantalarımı işaret etti.

"Şu kocaman sarı çiçekli anahtarlığın 5 metre öteden bile belli olur. Saat kaç oldu, yürü gidelim." kafamı sallayarak etrafa bir kez daha göz attım.

Çantalarımı toplarken abime anlatsam mı anlatmasam mı karar vermeye çalışıyordum. Söylesem ne yapabilirdi? Saçmalamayayım en iyisi. Kendi başıma yapabileceğim şeylerin on katını bir polis olarak o yapardı. Yine de söylemeli miydim?

Kapıyı kilitlerken beni bekliyordu. Sokağın başına bakarak abime döndüm. "Abi!"

"Ne?" yutkundum. Nasıl başlamalıydım? Ben bir salaklık yaptım? Kendimi küçük düşürmeye kastım mı vardı benim, neydi bu çaba.

"Bu akşam bir şey oldu." ellerini cebine koyarak yürümeye başladı. "Ne oldu? Yine terfi alma ile ilgili sızlanacaksan hiç almayayım." Hah! Sızlanmak mı!?

"Terfi almak artık umrumda olan bir şey değil. Kendi işimi kuruyorum ya." kafasını salladı. Beni dinliyor muydu o? Neyse. Aç artık şu konuyu Bengü.

"Feyza apartmanın anahtarlarını bana bırakmıştı ya hani."

"Kaybettim falan deme. Emanete sahip çıkamayacaksan almasaydın." ofladım. Niye benimle alakalı umut kırıcı düşünceleri vardı ki? Sanki hep sorun yaşıyormuşum gibi(!) Bu akşam yaşadığın şey acaba ne? Kaybettin işte anahtarı. Kabul et.

"Kaybetmek de denmez ama.. Feyza, kuzenim gelip alacak dedi. Bende onu bekliyordum." etrafa bakıp koluna girerek biraz daha sessiz bir şekilde konuşmaya devam ettim.

"Biri geldi. Ben de anahtarı verdim. Feyza'ya yazdım anahtarı verdim diye ama kuzenim daha gelmemiş anahtarı kime verdin dedi." birden durdu ve bana döndü.

"Ne!? Ee? Kimmiş anahtarı alan?" Nefesimi bıraktım. Çok güzel. Ben de bilmiyorum ki kim olduğunu.

"İşte onu.. Yani gelen kim bilmiyorum. Anahtar yok ortalıkta." ensesini ovuşturdu. Tekrar etrafa bakındım. İzleniyormuş gibi hissediyordum. Takip mi ediliyordum yoksa? Köşeden geçen kediyle tuttuğum nefesi bıraktım. Bahsettiğim takip bu değildi. Neyse.

"Feyza'nın haberi var mı?" yok desem şu an aratmadan durmazdı. Var desem.. Var mıydı sahiden? Vardı vardı. Sonuç olarak anahtarın şu an bende olmadığını biliyordu değil mi?

"Var." gözlerini kısarak tekrar bana baktı. Aha! İnanmamıştı işte. Buyur Bengü!

"Eminiz değil mi? Bak sen böyle şeylerde telaş yaparsın. Söyledin mi kıza?" gözlerimi devirdim. Azıcık da tanıma be beni!

"Şöyle eminiz abi.. Ben anahtarı Burcu'nunun aldığını, evle ilgilendiğini falan söyledim. Dolaylı yoldan haberi var diyebiliriz."

Evin kapısını açarak beni içeri ittirdi."Sen geç eve. Ben Feyza'ların apartmana bakmaya gidiyorum. Anahtarı alan adam başka nereye gidecek değil mi?" Mantıklı.

"Tamam. Haber verirsin bana."

İçeri girdim. Eve girerek kapıyı 3 kez kilitledim. Bakalım anahtarı alan kimdi?

Çantamı kenara bırakarak saçımı tepeden sıkıca bağladım. Mutfağa girerek ısıtıcıya su koydum. O dolaba nasıl sığmıştım sahiden? İnsan korkunca sıvılar gibi bulunduğu kabın şeklini falan alıyordu herhalde. Aklıma geldikçe gülesim geliyor.

Tabi şimdi gülerdim. O zaman korkudan titrediğimde böbreğimde oluşmaya yüz tutan taşlar bile düşmüş olabilirdi. Şimdi gülesin geliyor ha? Gül tabi(!)

Telefonumun melodisi sessizlikte yankılanmaya başlayınca irkilerek salona koştum. Abim arıyordu. Camdan dışarı baktım. Sarı sokak lambasının aydınlattığı boş sokakta kimse görünmüyordu.

Telefonu açtım. "Alo Bengü? Zile bastım ama açan yok." dişlediğim tırnağımı bırakarak perdeyi örttüm. Bir tırnak yemediğim kalmıştı zaten.

"Işık falan ne bileyim bir şey yanmıyor mu? Dış kapının önünde broşürler asılıydı duruyor mu, bak işte bir şeylere birinin gittiğine dair işaret var mı?" nefes sesi geldi. Anlaşılan bunları o da düşünmüştü. Aklıma başka bir şey de gelmiyordu ki.

"Broşürler olduğu yerde duruyor. Işıklar yanmıyor. Ama bir dakika." uzun bir sessizlikten sonra konuşmaya devam etti.

"Çatı katında küçük bir ışık süzüyor. Mum ışığı tarzı.." mum ışığı mı? İyi de Feyza'lar çatı katını depo olarak kullanıyordu. Bir depoda mı ışık vardı? Şüpheliydi. Oldukça şüpheli.



Beyaz Ayakkabı GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin