Bölüm 5

122 64 5
                                    


"Cevaplar her zaman sorulara bağlıdır. "

~Agatha Christie

Hayatımızda bizi şaşırtan bir takım olaylar gelişebilir. Anlam veremediğimiz, karmaşık olaylar... Peki bunları görmezden gelerek yaşamaya devam edebilir miyiz?

Katil evimin anahtarına sahipti. Herhangi bir an da karşıma çıkıp beni de öldürebilirdi. Belki de şu an da beni arıyordu. Beni bekliyordu.

Ürpertiyle televizyonu kapattım ve kaldığım otel odasının, kendi yatağım kadar rahat olmayan yatağına geri yattım. Camdan baktım. Hava bulutluydu. Dışarı çıksam bile yağmur nedeniyle geri dönecektim, bu küçük odaya.

Yağmur... Sanki gökyüzü, inatla beni kasvetli havasının büyüsü altına alıp, karamsarlığa itmek için uğraşıyordu. İki gün önce ki güzel havadan eser yoktu. Dün ise esnafın fotoğrafını çekmeyi kararlaştırdığımda, fırtına beklendiğini söyleyip, bir kuytuya çekilmişti herkes.

Bir şeyler ters giderek, yeşertmeye uğraştığım umudumu elimden alıyordu. Artık yorulmuştum. Hele ki Selim'le konuştuğum o günden beri kendimde değildim. Bir nevi katil peşinde mesajı almıştım. Bu durum neşemi ve enerjimi alıyordu. Hasta hissediyordum.

İçine girdiğim yorganı daha çok üzerime çektim ve gözlerimi kapattım. Elektrik gitmişti. Bu küçük sahil kasabası, fırtınalara epey alışkındı. Öyle ki fırtına haberi aldıklarında, üzerlerine sadece bir yağmurluk geçirmiş, dükkan önlerinde duran uçma ihtimali olan eşyaları kaldırmışlar ve işlerine devam etmişlerdi.

Her yıl gelen fırtınanın benim çekim günlerime denk gelmesi hayal kırıklığına uğramama neden olmuştu. Farklı olmasını dilediğim her şey, bir sorun olarak büyüyüp önüme gelmişti. Sinirden, korkudan, kuşkudan delirecektim.

Yorganı üzerimden attım ve ayağa kalktım. Üzerime gri kumaş pantolonumu ve gri ince kazağımı giydim. Kabanımı giyerek, çantamı çapraz taktım. En azından dışarıda takılarak ilgimi başka yönlere çekebilirdim. Artık düşünmek istemiyordum.

Otelin merdivenlerini hızla indim ve git gide yoğunlaşan kara bulutlara baktım. Yağmur yağsa bile çıkacaktım. Yeterince düşünüyor ve korkuyordum. Oda da kendi başıma oturup durmak endişe katsayısımı arttırıyor ve panik olmama neden oluyordu.

Rüzgarda uçuşan saçlarımı umursamadan geçen gün gördüğüm ara sokaktaki kafeye girdim. Bir masaya oturmadan,  gri boş kalmış duvarda bulunan nota şeklindeki rafların yanına gittim. Raflarda bulunan kahve ile ilgili hazırlanmış makalelere baktım. Birçok tez ve farklı düşünceler vardı. Her insan kahveden farklı bir şey bekliyordu.

Kimileri yorgunluğunu gidermesini kimileri kırk yıl hatır eklemesini umuyordu. Uzmanların kimileri ise kahvenin içinde zararlı maddenin olduğunu ileri sürerken bazıları ise sağlığa iyi geldiğini söylüyordu. Dediğim gibi herkes kahveye farklı anlamlar yüklüyordu.

Tahta görünümlü masaya konan lacivert çiçek desenli fincanla, kafamı okuduğum makaleden kaldırdım. Orta yaşlı bir kadın baş ucumda dikilmiş bana gülümsüyordu. Üzerindeki gömlekte yazan dükkanın adına bakılırsa bu kafenin sahibiydi.

"Birkaç sene evvel yazın gelen genç bir adam yazdı onları. Kızım bu işlerden anlar. Rafa koymamın daha dikkat çekiceğini söyledi." ellerini belinin hizasında birbirine kenetleyerek dolu gözleriyle fincanıma baktı.

"Ben anlamam bu işlerden. Ne anlatıyor tam olarak?" önümde açık duran makaleye bakarak yutkundum.

"Kahvenin bilimsel faydaları ve zararlarını." konuşmayı kısa kesmek hemen kalkıp gitmek istiyordum. Tedirginliğimin oluşması için hiçbir neden yokken neden birden irkiliyordum? Sinirlerim  alt üst olmuştu.

"Öyle şey olur mu? Kahvenin hiç zararı mı olurmuş? Kahve çok faydalıdır insana. "

" Öyledir ama... Bu okuduklarım yazan kişinin düşünceleri. Kişiden kişiye değişebilir. Bu da  sizin düşünceniz."

Karşımdaki sandalyeyi çektiği anda panikle elim çantama gitti. "İyi misiniz?"

Nefeslerim sıklaşırken gözlerimi kapıya çevirdim. Hiç bilmediğim bir yerde , tanımadığım birisiyle yalnız kalmak tedirgin etmişti beni. Kahvemin kalanını içerek sakin kalmaya çalıştım.

"İyiyim."

"İnsana ne zararı varmış  kahvenin?"

"Kalbin düzensiz atması, tansiyonun çıkması, midenin fazla asit salgılaması, su kaybı... Bunlar hep kahve tüketiminin sonucu."

Kahve fincanımı önüme alarak içine baktı. "Faydaları da vardır değil mi? İnsanlar buraya sık gelmez ama kahve içtiklerini biliyorum. Sadece zararı olsa içmezlerdi herhalde. "

Avuç içlerimi pantolonuma sürterek sakinliğimi korumaya çalıştım. Herkes kötü niyetli değildi. Kendi halinde; müşteri azlığından, kahvenin zararlarının faydasından fazla olmasından yakınan biriydi karşımdaki kadın.

Bir katille konuşuyormuş gibi panik olmam hiç normal gelmiyordu. En yakın zamanda, geri döndüğümde bir psikoloğa görünmeliydim.

"Sen ne iş yapıyorsun kızım? Pek de genç görünüyorsun. "

"Neden soruyorsunuz?"

"Ah! Affedersin, ileri gittim. Kızım yaşında olunca muhabbet etmek istedim. Kızım buralara çok az uğrar."

Bu kadar kaba davrandığım için utançla başımı eğdim. Bir iki gün sonra zaten buradan gidecektim. İşimi öğrenmesinin veya öğrenmemesinin ne önemi vardı ki.

"Ben aylık yayımlanan bir seyahat dergisine fotoğraf çekiyorum. Bu ay ki tema için burası uygundu. O yüzden buradayım."

"Nasıl bir te-" telefonumun yankılanan melodisiyle irkilerek çantamdan çıkardım. Selim arıyordu.

Yutkunarak kadına baktım. "Rahatsız olma lütfen. Ben gideyim, mutfakta işim vardı." diyerek ayağa kalktı ve iki kanatlı kapıdan mutfak olduğu belli olan yere girdi.

Telefonu açarak tuttuğum nefesimi bıraktım. "İyi günler Nihan Hanım."

Beni her arayışında olan ses tonu vardı yine Selim'de. Ve arkadan gelen telsiz sesleri.

" İyi günler. Bir şey mi oldu Selim Bey?"

"Size her seferinde kötü haberler verdiğim için üzgünüm ama... Havaalanı yakınlarında bir erkek cesedi bulundu."

Giydiğim kazağımın boğazını çekiştirerek nefes almaya çalıştım. Boğazıma sarılan eller her geçen gün artıyormuş gibi nefesimden bir parça yitiriyordum.

" Kim... Bu sefer kim!? "

" Sakin olun lütfen. Arkadaşlar hala araştırıyor fakat çarpıcı bir detay var."

"Ne... Nedir? Nedir o detay!?"

"Maktulun telefon ekranında Hazal'la fotoğrafı var ve parmağındaki yüzükte... Hazal yazıyor."

Hazal'ın öldüğü gerçeği her geçen gün içime işleniyor, beni hapsediyordu. Eve gidince nasıl hissedeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Eve gidebilecek miydim onu da bilmiyordum.

" Tahminlerimize ve verilere göre maktul Hazal'ın sevgilisi... Yurtdışından geldiği, dün akşam öldürülmüş. Bu da bir cinayet... "

Kulaklarımın uğultusuyla gözlerim karardı. Hatırlayabildiğim tek şey mutfaktan koşan kadının kızım diye seslenmesiydi.


Beyaz Ayakkabı GizemiWhere stories live. Discover now