Bölüm 10

113 60 2
                                    


Elimdeki köpükleri silerek musluğu açtım. Hayatta sinir olunması gereken iki şey vardı. Birincisi insanlardı. İkincisi ise onların yapmadığı işi senin yapmandı.

Akan suyun altına pembe çiçek desenli tabağı uzattım. Feyza geçen hafta konuşmamızın üzerine cesedi görmek için gitmişti. Maalesef ölen kişi, daha doğrusu öldürülen kişi Perihan Teyzeydi. Söylerken basit bir olay gibi geliyordu. Ama öyle değildi...Bundan ürkmüştüm. Ama o iki genç kızın ölümünü duyduğum zamanki kadar değil.

Kolumla, gözümün önüne düşen saçları geri ittirdim. Katil kimse buradan gitmiş miydi veya hala burada birileri için bekliyor muydu emin değildim... Geçen sene katilin aranmasının başlamasına rağmen hala bir sonuç bulunamamıştı. Yaptığım araştırmalar sonucu sadece bu bilgileri bulmuştum.

Ellerimi durulayarak bir sandalye çektim. Feyza annesinin ölümü üzerine babasıyla memleketlerine dönmüştü. Korkmuştu ki bunda çok da haklıydı. Ben bile eve daha tedirgin giriyordum ve kapımı üç kez kilitliyordum.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle cebimden çıkardım. Feyza yazmıştı. Ondan pastaneyi satın alacaktım. Şirketten ayrılarak kendi organizasyon ekibimi kurma gibi büyük bir hayalim vardı. Tabi bunun için paraya ihtiyacım vardı. Para için de abime.

Kapıdaki zil sesiyle kafamı telefondan kaldırdım. Güneş gözlüğü takmış bir adam içeri girdi. Başıyla selam verdi. Akşam akşam güneş gözlüğü mü takılırdı. Bu havada? "Evin anahtarı buradaymış. Onu alacaktım ama..."

Apar topar ayağa kalktım. Feyza gün içinde yaptığımız telefon görüşmesinde, burada okuyan kuzeninin ev satış işlemleriyle ilgileneceğini, akşama uğradığında anahtarı ona vermemi istemişti. Tabi şaşkın Bengü, yani ben, bunu çoktan unutmuştum. "Siz Feyza'nın kuzenisiniz değil mi? Unutmuşum. Buyurun." anahtarı uzattım. Sargılı eliyle anahtarı aldı. Hiçbir şey demeden dükkandan çıktı.

Nefesimi bırakarak tekrar kalktığım sandalyeye oturdum. İster istemez hava karardığında ürperiyordum. Bu gülünç olabilir ama tuvalete gitmeye korkan küçük çocuklara dönmüştüm.

Feyza'nın mesaj sayfasına tekrar girdim. "Anahtarı verdim. Haberin olsun." yazarak müzik açtım. Çantamı toparlamaya başladım. Sonuç itibariyle iş kadını olacaktım. İş kadını olmak demek tertipli, planlı olmak demekti.

Şu havama bakın! Az önce bulaşık yıkarken sefil hallerde olan ben değilmişim gibi şimdi iş kadınıyım diye böbürleniyordum. Bazen duygularım hızla değişebiliyordu.

Işıkları kapatarak, kapıyı kilitledim. Anahtarı cebime koyarken gelen bildirim sesiyle telefonu cebimden çıkardım. "Daha yola çıkmamış. Anahtarı kime verdin?"

Bu ne demek oluyordu!? Yani anahtarı alan kişi başka biri miydi? Hızlıca etrafıma bakındım. Sanki bir köşede sinmiş, nasıl aldım bu salaktan anahtarı, diye dalga geçiyor gibi hissediyordum. Hayır! Sorun benimle dalga geçiyor olması değildi. Sorun mahallemizde bir katilin olmasıydı. Beynimin bana ürkütücü senaryolar kurdurmasının başka ne nedeni olabilirdi ki!?

Cebime attığım anahtarı geri çıkararak pastaneye geri girdim. Işıkları açarak, çantamı gelişigüzel masanın üzerine koydum. Ne yapmalıydım? Ne demeliydim Feyza'ya? Anahtarı ellere kaptırdım kusura bakma mı? Yok başka bir şey demeliydim. Kızın zaten aklı katilde birde ben burda... Cık. Olmaz böyle.

Abimi arasa mıydım? Salaklığımla dalga geçerdi kesin. Neden hop diye anahtarı eline verdim ki? Sormalıydım, sen Feyza'nın kuzeni misin, diye. Gerçi o soruyu sormuştum ama cevap vermiş miydi? Hatırlamıyorum ki. Bana cevap vermiş miydi? Bir şeyler söylememişti bile. Söylemiş miydi? Hatırlamıyorsun bile Bengü! Adama soracaktın, nerden geldin, kimliğin nerde, diye. Sorsaydım da çekip silahı vursaydı. Silah nerden çıktı şimdi!

Cam kenarındaki perdeleri kapattım. Kapıyı iki kez kitleyerek mutfak tarafına geçtim. Masaların arasına çömerek telefonumu açtım. Evet, şimdi mantıklı bir cevap ver Feyza'ya.

Feyza'nın mesaj sayfasına girdim. "Bengü, iyi misin? Her şey yolunda mı?" dudağımı dişleyerek arka tarafta kalan kapıyı kontrol ettim. Bayağı yolunda şu an(!)

"İyiyim. Anahtarı Burcu'ya verdim diyecektim. Ev arıyor kendisi." külliyen yalan! Burcu bunu duysa küser darılır, allanır yollanır, ayak işleri bana kakalardı.

Normalde 5 dakika geç cevap veren Feyza, bana düşünme payı vermeden şak diye yazınca kalakalmak ifadesini ziyadesiyle yaşıyordum.

" Senin için sorun olmaz değil mi?"
Çevrimiçi. Çevrimiçi... Çıktı. Ne?

Şu yaptığına normalde alınırdım ama şu an yapmam gereken bir şey vardı. Düşünmek!

Eğer anahtarı alan kuzeni değilse kimdi? Kiracıları desem? Ben öyle birini mahallede daha önce hiç görmedim. Benim bilmediğim Kiracıları mı vardı? E yoktu.

Art arda gelen bildirim sesiyle, nefesimi bırakarak açtım mesaj ekranını. "Sorun yok. Endişelendim senin için."

"Kuzenim staja başka bir şehire gidecekmiş. Anahtar bir süre daha sende kalsın."

"Burcu ilgileniyorsa, iletişime geçeriz." peş peşe yazdığı mesajlara sevinsem mi üzülsem mi bilemedim şimdi. Anahtarı Burcu'ya verdiğime ikna olmuştu, iyi. Kuzeni bir süre ortalıkta yok, bu da iyi. Anahtarı nasıl alacağım? Anahtar ortalıkta yok ki!?Anahtar kimde onu bile bilmiyorum. Napacağım ben?

Birden kapı kulbunun aşağı eğilmesiyle irkilerek daha da yapıştım yaslandığım dolaba. Kimdi o? Ben neden ağlamak üzereydim? Korkuyorsun çünkü aptal!

Verdiğim anahtarın pastaneyi de açtığını mı sanıyordu. Tam takıntılı, potansiyel sahibi bir hırsız vardı karşımızda. Ya da katil! Bu düşünce sadece yüreğimi hoplatmaya yarıyordu.

Yutkunarak nefesimi tuttum. Kafamda kurduğum senaryolar gerçek mi oluyordu? Bu son akşamım mıydı? Son akşamımı bulaşık yıkayıp, mesajlaşarak mı geçirmiştim yani?
Ne önemi vardı ki? Saçmalıyorum işte. Dolabın kapağını yavaşça açarak, kurabiye paketlerini ittirdim ve içine girdim. Saklanacaktım. Şu anlık başka çarem yoktu.

Beyaz Ayakkabı GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin