44

445 31 3
                                    

"sen iyi misin jungkook?"
"iyiyim iyi, şey dicektim..şimdi Lisa.."
"hadi bakalım..."
"sen, sen niye gerildin bu kadar?"
"sen böyle kıpır kıpır durmuyorsun yerinde, birşey mi oldu? Ne söyliceksen söyle vallahi gerildim. Korkutuyorsun"
"senin gerilmene gerek yok, gerilme bundan sonra.... Yeni bir hayatın başlangıcı gibi düşün.... Öyle düşün işte"
"tamam"

Tüm dikkatiyle demirlere yaslanmış beni dinlerken artık Allah ne verdiyse yapıştırdım.

"o zaman sana.... Bir şey sormak istiyorum..."
"kötü birşey değil dimi jungkook?"
"sabret be Lisam... Cümleyi bitirim bi"
"tamam... Söyle hadi"
"ben seni ne kadar çok seviyorum...demekten, Yani seni çok seviyorum demekten.. Bunları sana çok dedim yani... Artık demek istemiyorum... Yani şöyle bambaşka birşey söylemek istiyorum ben sana"
"aslındaaa güzel oluyordu, arada sırada söylesen iyiydi."

Artık kafamın içinden ne geçiyorsa çatır çatır söylemeye başladım.

"ben seni aşırı aşırı veriyorum Lisa. Düşünürken beynimi kaybediyorum filan Bi hoş oluyorum garip oluyorum. Hani bazen suskun oluyorum ama o seni sevmediğim anlamına gelmez..."
"evett"
"mutluluğum, mutsuzluğum.. Gergin olduğum zamanlar, sevinçli olduğum zamanlar...."
"eveeettt"
"neye?"
"eee işte soracağın soruya cevap olarak evet. Evet seninle evlenirimin eveti."

Bi süre donup kaldım. Karım olacak diye demiyorum gerçekten çok zeki bir kadın. Kımıldayamadım Bi süre zaten kapılar açıldı o sıra içeri polis memuru ve bizimkiler girdi.

"serbestsiniz arkadaşlar"
"dur be ablam"

Kadın şaşırmış bana bakarken lisaya geri döndüm. Gülmeye başladığım da Lisa kocaman gözleriyle bana bakıyordu.

"ya sen niye böyle yaptın ki şimdi...Anlamadım"
"sen şimdi onu sormicak mıydın?"
"hayır ben başka birşey sorucaktım."
"haaa par---. Pardon ya... Tamam, sen ne sorucaksan sor"

Çocuklar ise ne olduğunu anlamaya çalışırken Lisa dmeirliklerden uzaklaşıp bağırmaya başladı.

"Hayır yani yarım saattir bişi sorucam sorucam diyorsun... Bi türlü sormuyorsun ya... Doğal olarak bende yanlış anladım"
"senin yükseltme lisaaa, insanlar bakıyor"
"iki saattir ağzında bık bık bık laf geveliyorsun... Yani ne sorucaksan sor"
"Lisa... Fırsat vermiyorsun ki konuşayım"
"tamam verdim fırsat, al. Ne söyliceksen söyle"
"bak soruyorum...."

Oturmuş sinirle arkasına yaslandığın da sonunda sorumu sordum.

"beni bir ömür boyu sever misin?"

Kafasını bana çevirdiğin de vereceği cevabı bekliyordum. Çocuklarla polis memuruda şaşkındı.

"gerçekten mi, soru bu mu?"
"benimle evlenir misin diye sormuyorum, beni bir ömür boyu sever misin yanniii bence bu daha duygusal, ne bilim daha şiirsel geliyor"

Lisa oturduğu yerden kalktığın da uzun süre cevap vermedi. Ben ise demirliklere yapışmış diyeceği şeyi bekliyordum.

"severim... Hemde çok severim. 10 tane ömrüm olsa yine severim"

Çocuklar çığlık atmaya başladıklarında derin bir nefes aldım. Kesin tansiyonum falan düştü yani başka açıklaması olamaz polis memuru gülerek kapıyı açtığında Lisa koşa koşa üzerime atladı.

Tae yüzüğü bana fırlattığın da ise yakalayıp kapağını açtım. Kucağımdan indiğinde elimdeki yüzüğü gösterdim ona. Suratında kocaman bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

Defalarca denememe rağmen başıma gelmeyen olay kalmamıştı. Ha sonu kötü bitende oldu bu çabaların ama hepsi bu gülüşe değmişti.

Dudakları dudaklarıma deydiğin de ise bütün acıların son bulduğu yerdi. Polis karakolundan çıktığımızda yapılan haberler doğrusuyla değiştirildi. Ve lisaya bir zarar gelmedi.

Parmağında ki yüzük iste ister istemez gözüme çarpıyordu. Bir insana yüzük bu kadar mı yakışır be? Hayali bile güzel... Jeon Lalisa...

......

Lisa

Çocuklarla kutlama yapmak için eve vardığımızda eğlenerek anın tadını çıkarıyolardı. Banyoya gitmek için yanlarından kalktığımda koşa koşa ilerledim.

Kapıyı kapatıp suyu açtığımda gerçekten buz gibi su akıyordu. Birden başım dönmeye başlayınca tezgahtan destek alarak yere oturdum.

Kulaklarım çınlıyor sanki başımda kıyametler kopuyordu. Sonuna kadar açık olan suya elimi uzatıp enseme tuttum.

Bi süre sonra kendime geldiğim de yerden kalkıp yüzüme su tuttum. Uzun süredir baş ağrısı yaşamıyordum ama sürekli tekrar etmesi içime bir şüpe düşürmüştü.

Kemdimi toparlayıp bahçeye çıktığımda gülerek yanlarına oturdum. Jisoo gözlerini bana dikmiş bakarken garip bir ifadesi vardı.

Çok fazla takmadan eğlenmeye başladım. Evlenme teklifi almıştım. Varmıydı benden mutlusu....

Sabahlara kadar sohbet edip eğlencenin dibine vurmuştuk ve hepsi çimenlerin üzerinde uyuyordu. Saat 7ye doğru gelirken arabanın anahtarını alıp yola koyuldum.

Kısa süre sonra hastanenin önüne gelmiştim. Önümde otururken yaptırdığım testleri inceliyordu. Ben ise yerdeki fayansı seyrediyordum.

Bi süre sonra başını önündeki kağıtlardan kaldırıp bana döndürdü. Derin bir nefes aldığında ise nihayet konuşmaya başladı.

"Lisa hanım, ağrının şiddeti arttığını söylemiştiniz"

"evet"
"Boksörler yüzlerine ve kafalarına yedikleri her yumrukta beyin hasarına maruz kalıyor. Sizde bir boksörsünüz ve bilginiz vardır"

Kafamla onayladım onu

"yaşadığınız ağrılar, belirtiler ve yaptığımız testlere göre size parkinson hastalığı teşhisi koyduk"

Dediğini anlamayıp tekrar sordum.

"nasıl yani?"
"Belli bir oranda hücre kaybı olunca da hastalarda bulgu ve belirtiler görülmeye başlar. Parkinson, yaptığı belirtilerle insanların yaşam kalitesini etkiler."

Gözünde ki gözlüğü çıkarıp masaya bıraktı.

"Hastalığın ilerleyişini tamamen durduracak bir tedavi yöntemi yoktur. Bu baş ağrılarınız, kulak çınlamalarınız bir süre sonra titremeye, haraketlerde yavaşlama ve zorlamaya dönüşecektir..... Bu süre zarfında tek yapabileceğimiz ilaçlarla bu süreci biraz daha geriletmek olacaktır. "

Tabi daha sonra ne dedi ne söyledi bilmiyorum ama ben duymamıştım. Dün hayatımın en güzel anını yaşarken bugün yavaş yavaş öldüğümü duyuyordum.

Bütün dünyam kararmıştı. Elim ayağım boşalmış ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Doktor ise elime kullanacağım ilaç reçetesini tutturmuştu.

Oradan ayrılıp arabamın önüne geldiğimde derin bir nefes alıp gözlerimi sildim.
Nasıl olsa hemen şimdi ölecek değilim ya..... Kötü düşünmek olmaz....

Sevdiklerimle güzel anılar biriktirmeliyim... Hem ben daha evleneceğim hemen nereye gidiyorum... Evlenmeden bu hayattan göçmek yok Lisa.... Unutma sen daha jungkookuna kavuşacaksın...

İlaç reçetesini arabanın torpidosuna koyup geri dönerken küçük bir markete uğradım. Eve döndüğüm de ise çocukların hepsi uyanmış bana bakıyordu.

"nereye gittin Lisa?"
"markete.... Eksik şeyler vardı"
"beraber gitseydik be kızım"
"uyuyordunuz, hem ben aldım zaten"
"Lisa suratın bembeyaz. Bir şeyin olmadığına emin misin?"
"poşetler ağır jisoo ondan"
"iyi o zaman hadi kahvaltı yapalım"

Poşetleri mutfağa bıraktığımda jungkook koşarak yanıma gelip sıkıca sarıldı. Uykusundan yeni uyanmış bir jungkook mu? Bu hayattaki en güzel şeylerden birisi....

One of the Ring - Liskook Where stories live. Discover now