16

1.3K 97 5
                                    

Önümde dikilirken sakin kalmak fazlasıyla zordu...

"selam lisa"
"git burdan soyeon"
"tabiki gideceğim ama şimdi değil"

Etrafa biraz göz atınca tekrar yanımıza geldi.

"ouuu bambam sende burdaymışsın, diğerlerlerine baktım ama göremedim. Yoklar mı?"

"beni daha da sinirlendirmeden git burdan soyeon"

"lisa hatırlıyor musun? Sanırsam 9 yıl önceydi... O geniş arazide birbirimize boğuşurduk. Yünlerden olan yastıklarda tekme atmaya çalışırdık ve sen sürekli yere düşerdin..."

"hızlı ol soyeon.. Ne söyleyeceksen söyle ve git... Bütün zamanımı sana ayıramam"

"ahh, peki..."

Bana biraz daha yaklaşarak konuşmasına devam etti.

"2 gün sonraki karşılaşma için hazır ol lisa, çünkü dragondan farkın kalmayacak ve seni kimse kurtaramayacak."

Maskesini geri takarak salondan çıkıp gitti. dragonun hali gözlerimin önüne gelmişti.

"bambam burayı idare edebilir misin?"

"evet ama niye ki?"

Arabanın anahtarını alarak salondan çıktım. Arabayı çalıştırdığı gibi yola koyuldum. Bi süre sonra yine arabayı sokağın başına park ettim. Ara sokaklardan geçerken tanıdık yüzler beni karşılıyordu. Dar yollardan geçerken o yeşil araziye geldim.

Herşey yine aynıydı. Yünden toplanan yastıklar, sopaları başına tutturulmuş şişme deriler...

Üstümde ki tişörtü çıkarttığımda saçlarımı topladım. Şimdi hazırdım. Karşımda duran deriye vurmaya başladım. Eskisi gibi ama sadece ben vardım.

İplerden sallanan toplara her vurduğumda bana geri geliyordu. Ne kadar sert vursam o kadar sert bana geri çarpıyordu. Yine yıllar önce yaptığımız gibi vurduğum toplardan kaçmaya başladım. Topa deyen yanardı. Ve durana kadar devam ettim. Bir kere bile değmemişti. Galiba kazanan bendim...

Denge tahtasına geldiğimde üzerine çıktım. Yavaş yavaş yürürken bütün gücümü tek ayağımın üzerinde toplarken tekme atmayı denedim. Bütün denge mi kaybederken çimenlerin üzerine düştüm. Eskiden burdan düşersem ne olur diye merak ediyordum... Canın acırmış, öğrenmiş oldum..

Yine kalkıp tekrar denedim. Defalarca tahtanın üstüne düştüm. O da fazlasıyla acıtıyormuş. Tekrar denedim, tekrar, tekrar... Galiba omzum çıktı...

Güneş batıyordu ve ben düştüğümden beri yerde yatıyordum. Yerden kalkıp ağacın dibine yaslandım. Birden yanımda birini hissedince yerimde zıplayarak ona doğru döndüm. dragondu...

Arkama tekrar yaslandığım da derin bir nefes alarak ağaca yaslandı.

"dört kural vardı hatırlıyor musun?"
"birinci kural bir sonraki adımını tahmin et"
"evet, diğerleri?"
"dayanıklılık, güç ve pes etmemekti."
"evet, bu dört kuralı unut lisa, bu kuralları kapsayan tek bir kural var.. Kendine güven..."

Güneşin batışını izlerken dediklerini anlamaya çalışıyordum. Dört nasıl bire eşit olabilirdi...

"bugünlük bu kadar yeter, odan eskisi gibi duruyor."

Oturduğum yerden kalkarak oradan uzaklaştım. Araziden çıktıktan sonra yine dar sokaklarda yürüyordum. Güneş batmış sokaklar sessizdi. Bütün çocukluğumun geçtiği eve geldim. Minnie beni karşılarken odama doğru  ilerledim.

Ya yana 3 yatak vardı. Küçük oyuncaklar ve duvarda asılı olan minik bir çerçeve. Kendimi yatağa attığımda bütün ağrıyan yerlerim kendini belli etti. Kafamı koyduğum gibi uyku bedenimi ele geçirdi..

One of the Ring - Liskook Where stories live. Discover now