sekiz - part I

2.5K 211 17
                                    

Sıradaki bölüm daimi okuyucumuz Mira Deniz Çakır için. :)

--------------------------------------

Üç gün sonra, gece yarısı telefonumun ahenkli melodisi tarafından uyandırılmıştım. Başucumdaki komodine uzandım ve düşünmeden parmağımı ekranın üzerinde kaydırıp kulağıma götürdüm. 

Ses hoparlörden kulağıma dolmadan önce uykulu çıkmayan bir selamlama için zar zor vaktim olmuştu.  

"Luna, ormandayım. Baykuşu gördüm - Dinah ya da bir başkası-  her neyse , baykuşu gördüm belki iki dakika önce." 

Doğrulup elimi alnıma koydum ve yanımdaki saate kısaca baktım. "Harry? Saat sabahın ikisi. Ormanda ne yapıyorsun?" 

"Baykuşların gece ortaya çıktığını biliyorsun. Bana yuvayı bulmak konusunda yardım edebileceğini söylemiştin. İşte zamanı geldi. Ve biraz önce onu uçarken gördüm, muhtemelen avlanıyor." 

İç çektim. Uykuya geri mi dönmeliydim yoksa gecenin köründe bir baykuşu bulmak için ormana mı gitmeliydim. Uyku çok çekici görünüyordu ama Harry'ye baykuşu bulmak için  yardım edeceğimi söylemiştim. "Peki, tamam. Çıkıyorum." 

Telefonu kapattım ve yataktan çıktım. Üzerimdekileri bir kot ve tişörtle değiştirip ceketimi üzerime geçirdim ve saçlarımı omuzumdan geriye ittim. Ceplerimden birine telefonumu diğerine evin anahtarını koyup yavaşça odamdan dışarı adım attım. Gidip ,gecenin ikisinde bir baykuşun izini sürerek yuvasını bulacağıma pek inanmıyordum.  

Merdivenlerden aşağı inip alarm sistemini devre dışı bıraktıktan sonra yavaşça ön kapıyı açtım ve arkamdan tekrar kapattım. 

Cadde hafta sonu çiseleyen yağmurdan dolayı ıslaktı, üzerimde yükselen gökyüzü berraktı. gümüşten ay tembelce gökyüzüne asılmıştı ve gecenin karanlık örtüsünde bir kaç yıldız göze çarpıyordu.  

Bir kaç dakika sonra kendimi ormanın kıyısında buldum. Telefonumu çıkarıp Harry'nin numarasını tuşladım. Ağaçlar bir gardiyan gibi önümde dimdik duruyorlardı, uzun siluetleri kapkara göğe uzanıyordu.  

"Alo." Harry telefonun diğer ucundan cevapladı. 

"Ben ormanın girişindeyim. Sen neredesin?" 

"Şakayıkların nerede olduğunu hatırlıyor musun?" 

"Hayal meyal." 

"Tamam. Şimdi ben... yaklaşık olarak... bekle, bu haritayı tek elle açmak çok zor." Hattın diğer ucunda hışırtılar geldi ve sonra Harry'nin sakin sesi yeniden duyuldu. "Tamam. Evet, ben şakayıkların olduğu yere çok yakınım." 

Kısa bir süre sonra telefonu kapattım ve ormana yürüdüm. Hafif ama iliklere işleyen rüzgar ağaçlığın etrafında dolaşıyordu. Şakayıklara giden yolu hatırlamaya çalıştım. Ayrılıp, arkamda bırakmadan önce bir süre daha patikada yürüdüm. Hafif engebeli arazide küçük otların etrafından geçtim ve pembe çiçeklerden oluşan minik bahçeye nihayet ulaştım. Taç yapraklarının pembe rengi karanlıkta bile neredeyse floresan kadar parlaktı. Harry bir kaç metre uzakta bir ağacın yanında durmuştu, elinde haritası vardı.  

"Çok çabuk geldin." dedi. 

"Buralarda bir yerde bir peçeli baykuş olduğunu düşününce kaybedecek vakit olmadığını fark ettim." 

Gülümseyerek kaşlarını kaldırdı. "Kesinlikle haklısın. Hadi başlayalım. Onu bu yöne uçarken gördüm." 

Böylece Harry ve ben yola çıktık. Adımlarımız ormanda dikkat çeken tek seslerdi. Ay, karanlık ağaçların üzerinden kendini görünür kılmak için mücadele ediyordu, hilal şekli bir gülücüğe benziyordu ve bulutlu kara gökyüzüne asılmıştı. 

"Benimle burada buluşmayı kabul ettiğine şaşırdım." dedi Harry. "Saat gece iki olmasına rağmen." 

"Sana eşlik edeceğimi söylemiştim ve ben sözümü tutarım." dedim. "Ayrıca karanlıkta burada yalnız olmak insanı biraz endişelendirebilir." 

"Geceleri ormandan korkmam." dedi. "Burada olmayı seviyorum. Gündüzden farklı değil, gerçekten, sadece güneş Asya'yı uyandırmaya gitti." 

Güldüm. "Bu anlatmak için ilginç bir yol." 

"Ama bu doğru." "Elindeki haritaya bakmadan önce bana hafifçe gülümsedi sonra kağıdı yavaşça katlayıp kapattı.  

Bir süre sessizce yürüdük. Nereye gittiğimizi ya da bir baykuşun izini nasıl süreceğimizi tam olarak bilmiyordum ama bunu pek fazla umursamadım. Dürüst olmak gerekirse orman, karanlıkta tamamen farklıydı. Sincap ve kuşların ağaçlardan gelen hışırtıları yoktu, bütün arazi sabaha kadar nefesini tutmuş gibi görünüyordu. Durgundu, etrafta zar zor bir hareket görülüyordu, Harry ve benim düzenli adımlarımız dışında tabi. 

"Karanlıkta ormandan korktun mu?" 

"Hayır." diye cevapladım. "Huzurlu." 

"Ama etrafta saklanmış bir sürü şey olabilir." dedi Harry. "Seri katillerin ve psikopatların gizlenmek için ormanları çok sevdiklerini duydum." 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak. "Seri katil ya da psikopat olduğuna dair ipuçları mı veriyorsun?" 

"Seni temin ederim akli dengem son derece yerinde ve seri katil de değilim." dedi yüzünde bir gülümsemeyle. 

"Akli dengem son derece yerinde." diye tekrar ettim. 

Hafifçe güldü. "Sence akli dengem tamamen yerinde değil mi?" 

"Gece saat ikide ormanın ortasındayız." 

"Evet... öyleyiz. Gece saat ikide ormanda bana katılmayı kabul ettiğine göre senin de akli dengen tamamen yerinde olmamalı." 

"Sen kazandın." 

Harry bana gülümsedi, ağaçların gölgeleri yüz hatlarını belirsizleştiriyordu. Açık fermuarından görünen beyaz tişörtünün üstüne siyah ceketini giymişti, botları ve kotuyla beraber, çoğu zaman yaptığı gibi. İleri baktı, başını ağaçlara doğru hafifçe eğmişti. Yüz ifadesi dikkat ve rahatlığın karışımıydı. O her zaman -etrafında olduğum her zaman en azından- rahattı zaten. Hep omuzları dik duruyordu, sesi sakin ve ses tonu sabitti. Ona bundan dolayı hayrandım. Daha önce hiç böyle birini tanımamıştım ve sanırım bir daha onun gibisini tanıyamayacaktım. 

"Onu kaybetmiş olabiliriz." dedi sessizliği bozarak. Yürümeyi bırakıp bana doğru döndü ama hala yürüdüğümüz yola bakıyordu. Ben de yanında durdum. 

"Sanırım baykuşun izini kaybettik. Onu hiç bir yerde duyamıyorum. Ve ağaçlardan hiç ses gelmiyor." 

"Ama birden fazla baykuş vardır, değil mi?" 

"Evet ama belki konuşmalarımızı duyup ormanda başka bir yere gitmişlerdir." yüzünü buruşturdu. 

"O zaman başka bir yere gidelim." dedim ve bana baktı. 

"Gerçekten mi?" 

"Neden olmasın?" 

"Saat iki otuz üç." 

"Bunun için beni uyandıran sendin. Boşu boşuna uykumdan olmayacağım." dedim kollarımı göğsümde bağlayıp ona bakarken. "Haritanı aç ve baykuşa bakmak için başka bir yere gidelim." 

Bana öylece baktı. 

"Yorulduysan ve eve gitmek istiyorsan orası başka tabi." dedim. 

Yavaş bir gülümseme yüzünden kaymadan önce aralanmış dudaklarıyla bir kaç saniye bana baktı ve sonra cebine uzanıp haritasını çıkarttı ve açıp düzeltti. 

-------------------------------------------------

Gif'e bayılan yalnız ben değilimdir her halde. Kusura bakmayın yine böldüm ama ikinci partı pazara kadar yayınlamaya çalışacağım. Zaten tahmin etmişsinizdir ama ikinci part daha heyecanlı. :D

Bir de hala Ren ile tanışmayan kaldıysa link dış bağlantıda, buyrun tanışın. :)

Beğeni sınırı koymak istemiyorum. Lütfen herkes oy vermeye çalışsın. Görüşmek üzere. :)

Evergreen [h.s] (Türkçe)Where stories live. Discover now