bir - part II

2.9K 280 18
                                    

"Hareket etme."

Ani sesle belli belirsiz sıçradım. Karşısında oturduğum ağacın arkasından biri adım attığında elime bakmak için eğilmiştim.

Gözlerinin renki etrafımızdaki ağaçlarınkiyle eşleşen, uzun boylu biriydi. Saçları koyu renkli ve dudakları pembeydi.

"Çok güzel." dedi pürüzlü sesiyle. "Sırtındaki kırmızılığa bak. Alsam senin için sorun olur mu?"

"Onu ne yapacaksın?" dedim yavaşça ondan uzaklaşırken. Bir anda belirmişti ve nereden geldiğine dair hiç bir fikrim yoktu. Bu tuhaftı.

"Gözlem." Hemen cevapladı. "Bu ormanda gördüğüm ilk Coccinellidae. Endişlenme, bitirdiğimde onu yeniden serbest bırakacağım.

Omuzuna asmış olduğu çantasına uzanıp ve küçük, kapaklarında delikler olan bir kavonoz çıkarırken onu izledim. Çevirip kapağını açtı ve bana uzattı.

Tereddütle elimi ona doğru uzattım ve küçük uğur böceği içine girine kadar üzerinde tuttum.

"Kendini evinde hissetmesi için biraz toprak koyalım."

Yerden biraz toprak aldı ve dikkatlice kavonozun içine koydu. Ardından kapağını kapattı ve böceğe bakabilmek için kavonuzu yüzünün hizasına getirdi.

Çok şaşırmıştım. Kavonuzu yeniden çantasına koyarken ayağa kalktı. Bir elinde kahverengi bir ajanda ve katlanmış bir parça kağıt tutuyordu. Bir kalem ceketinin cebine tutturulmuştu. Siyah bir kot pantolon, yıpranmış kahverengi botlar giyiyordu, siyah ceketiyle beraber. İyi görünümlü olduğuna dair şüphe yoktu.

Ama onda başka bir şey vardı. Omuzları rahat bir şekilde geriye atılmıştı ve  görülmesi zor bir sakinlik havasıyla duruyordu. Ne olduğunu tamamen açıklayamazdım ama vardı işte.

"Korkuttuysam özür dilerim. " dedi çantasının askısını düzeltirken ve sakin bakışlarını yeniden benimkiyle buluşturdu. "Uğur böceğinin uçup gitmesini istemedim."

Yavaşça ayağa kalkarken başımı salladım. "Sorun değil."

Elini saçlarından geçirdi ve dudakları hafif bir gülümseme için kıvrıldı.

 "Adın ne?"

Bulunduğum yerden -ağacın hemen yanından- ona baktım ve buradan bile söylebilirdimki benden en az bir karış uzundu. Sabırla bana baktı.

"Luna."

"İlginç." mırıldandı. "Luna ay demek."

"Evet. Bu doğru."

"Ben de Harry." Hafifçe başını salladı.

"Tanıştığımıza memnun oldum."

"Burada yalnız başına ne yapıyorsun?" Sorusu kulağa tuhaf ya da ürpertici gelmiyordu. Sadece merak etmişti.

Bazı sebeplerden dolayı o andan itibaren -ismini öğreneli sadece birkaç saniye olmuştu- ona güvenmeye karar verdim.

Geriye dönüp baktığımda doğru kararı vermdiğimi söyleyebilirim. Belkide tek doğru kararı.

"Zihnimi boşaltmak için geldim." ona cevap verdim.

"Görebiliyorum. İşe yaradı mı?"

"Bir kaç dakikalığına evet işe yaradı. Peki sen burada yalnız başına ne yapıyorsun?"

"Ben çevreciyim. Ekosistem ve orman canlıları üzerinde çalışıyorum. Çünkü burası göreceli olarak pek dokunulmamış ve şehirleşmenin etkisinden uzakta. Bir kaç gündür ormanın haritasını çıkarmaya çalışıyorum." Elindeki katlanmış kağıdı açtı ve bana doğru uzattı.

Evergreen [h.s] (Türkçe)Where stories live. Discover now