sekiz - part II

2.1K 228 36
                                    

Bu kadar ara verdiğim için çok özür dilerim. Hala okuyanlara çok içten teşekkür ediyorum. Umarım kızmadınız. İyi okumalar. :) :)

----------------

"Yorulduysan ve eve gitmek istiyorsan orası başka tabi." dedim.

Yavaş bir gülümseme yüzünden kaymadan önce aralanmış dudaklarıyla bir kaç saniye bana baktı ve sonra cebine uzanıp haritasını çıkarttı ve açıp düzeltti. Kağıdın üçte birinden biraz daha fazlası çizimlerle dolmuştu. Harry'nin eğimli el yazısı ile yazdığı kelimeler, çizmiş olduğu küçük, muhtemelen kişisel anlamları olan bir takım simgelerin yanına sıkıştırılmıştı. Haritayı bana uzattı ve minik bir el feneri için cebine uzandı. Düğmesine bastı ve nereye gideceğimize karar vermek için birlikte haritaya baktık.

Birbirimize yakın duruyorduk ve haritanın üzerine verdiği hafif nefesini duyabiliyordum, el fenerinden yayılan sınırlı ışık yüz hatlarını aydınlatıyordu. Haritasını okurken, kaşları konsantrasyonla birleşmişti ve parmaklarından biriyle pürüzsüz kağıdın üzerindeki çizgileri takip ediyordu.

"İşte." dedi bir kaç saniye sonra. "Hadi karınca yuvasının olduğu yere gidelim. O açıklık ormanın diğer tarafındaydı, yani biraz yürümemiz gerekebilir."

"Olur." dedim ve haritanın diğer tarafından bakışlarımı yakaladı. Ellerinden biriyle feneri tutarken diğeriyle haritanın köşesini kavramıştı. Fenerin ışığı gözlerinin sersemletici yeşilini ortaya çıkarmıştı. Orman gibiydi, gözlerinde kaybolabilirdim ve hiç bir zaman bulunamayacak olsam da bunu umursamazdım, diye düşündüğümü hatırlıyorum.

"Hadi gidelim, o zaman." dedi ve feneri kapattı, cebine koyup haritayı yeniden katladı ve yola koyulduk. Adımlarımız hafif ve düzenliydi.

Bu uzun bir yürüyüştü, Harry'nin söylediğine göre. Karanlık ormandaki tek insanlar olmak bana biraz endişe vermesine rağmen, bu en boş halinde ağaçlıkta olmak canlandırıcı hissettiriyordu. Bunu Harry'nin de hissettiğini söyleyebilirdim çünkü karanlık olmasına rağmen yüzünden hiç gitmeyen hafif gülümsemeyi görebiliyordum.

"Ya Genevieve ve baban kaçtığını fark ederse?" diye sordu biz yürürken.

"Gerçekten umursamazlar." dedim. "Yani ben umursayacaklarını düşünmüyorum en azından."

"Çoğu anne baba umursar." diye belirtti.

"Babam ve Genevieve 'çoğu anne baba'lara pek benzemez." diye cevapladım. "Genevieve bana olabildiğince özgürlük vermeye çalışıyor çünkü benim üvey annem. Ve bunun nasıl olduğunu bilirsin. O asla annemin yerini alamayacağını biliyor ama yine de beni mutlu etmeyi deniyor ve ben buna çok memnunum. Babamsa ne yaptığımla fazla ilgilenmiyor çünkü bir yetişkin olduğumu ve artık kendi kararlarımı kendim verebileceğimi biliyor."

"Genevieve ve baban ne kadar zamandır evliler?"

"On bir yaşımdan beri. Annem öldükten sonra, babam darmadağındı ve Genevieve üstesinden gelmesine yardım etti."

"Anneni çok özlüyor musun?"

Nefesimi bırakıp sorusunu kavramaya çalıştım. "Evet." dedim. "Annem en sevdiğim insandı, ve öldüğünde onu çok özledim, onunla beraber ölmem gerektiğini düşündüm. Her şey çok ani olmuştu. Gayet sağlıklıydı sonra birden kötüleşti ve sadece... gitti."

"Ve sen on yaşındaydın." dedi. "Bütün bunlar olduğunda."

"Evet. On yaşındaydım. Çok uzun zaman önceymiş gibi geliyor. Bazen nasıl tam olarak göründüğünü unutuyorum ve bu beni biraz korkutuyor. Ve on bir yaşındayken babam Genevieve ile evlendi, Nova doğdu, ve ben ilgilenebileceğim birine daha doğrusu ilgilenilmesine yardım edebileceğim birine sahip oldum."

Evergreen [h.s] (Türkçe)Where stories live. Discover now