iki

3K 241 21
                                    

Ormanın içinde Harry'nin arkasından yürüdüm. Düşmeye başlayan sonbaharın ilk yaprakları ve kurumuş dallar ayaklarımın altında çıtırdıyordu. Harry bir haritasına bir ormana bakıyordu, gözleri ağaçlarda gezinirken kaşlarını birleştirmişti.  

Nefesinin arasından yavaşça mırıldandı. Duruşu rahatladı ve sırtını dikleştirdi. Daha önce birisi hakkında bir şeyler öğrenmeyi hiç bu kadar çok istememiştim ama nasıl başlayacağımı bilmiyordum. 

"Neden Lakefield'ı seçtin?" diye sordum yürürken. 

"Aslında Lakefield'ı seçmedim." diye kolayca cevapladı. "Burayı seçmemin sebebi ormandı. Bir gün şehrinden geçiyordum, bu ağaçlara rastladım ve gözlemlemek için mükemmel bir ekosistem olduğunu düşündüm." 

Başımı salladım. "Anladım." 

"Ya sen?" diye sordu. "Bence uzun zamandır burada yaşıyorsun." 

Yeniden başımı salladım. "Evet. Babamın belediye başkanlığında ikinci dönemi. Yani en azından on yıldır buradayım." 

"Dürüst olmak gerekirse bir politikacının kızı olduğunu düşünmezdim. Öyle birine benzemiyorsun. Bu benim ilk izlenimim tabi." 

"Anlıyorum. Politikacı kızı rolüne pek uymuyorum zaten. Gitmek zorunda olduğum bütün o davetlerde eğlenmiyorum. Biraz içe dönük biriyim." 

"Buna hak verilebilir. Bütün o davetlerde çok fazla tokalaşma olmalı." 

Hafifçe güldüm. "Evet, kesinlikle." 

Harry aniden durup dikkat kesildi. Merak içinde bende yanında durdum. 

"Burada bir yerde olmalı." diye mırıldandı gözleri etrafı tararken. 

Etrafta millerce uzanan ormandan başka bir şey yoktu. Ne patika ne de Lakefield'e dair bir iz.  

"Ne burada olmalı." 

Haritasına dönmeden önce bakışları çok kısa benimkiyle buluştu, çizilmiş küçük sembolü işaret etmek için elini yükseltti. Bana döndü ve gözleri arkamdaki bir noktaya kaydığında yüzünde küçük bir gülümseme belirdi.  

"Evet, işte burada." 

Haritasını katlayıp cebine koyarken yanımdan geçti. Bende onunla beraber döndüm, kafam karışmıştı. O ise yavaşça yürüyüp pembe çiçeklerin önünde kısaca bekledi.  Ben de sakince, çiçeklere bakarak onu takip ettim. Ormanın ortasındaki bu güzellik, buraya ait değilmiş gibiydi. Çiçekler canlı renkleriyle sanki dikkatinizi çekmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. 

"Şakayıklar." dedi Harry. " Bazen utangaçlığın sembolü olarak bilinirler. Ama Çin'de başarı ve onurun simgesi olarak sunulurlar. Japonya'da ise cesareti temsil eder." 

"Buraya biri tarafından mı ekilmişler?" 

"Öyle olduğunu düşünmüyorum. Burası gördüğüm tek çiçeklik değil. Sanırım ormanın doğal yapısı buna izin veriyor. Tabi biri orman arazisinin her yerine şakayık ekmek istediyse orası başka. " 

İlerledim ve parmak uçlarımla bir tanesinin taç yapraklarına dokundum. "Çok güzeller." 

"Evet." dedi ve gayretsiz bir hareketle eğilip bir tanesini kopardı. Elindeki tek şakayıkla bana döndü. "İyi ki doğdun." 

Kibar davranışı karşısında şaşırmıştım. Çiçeği kabul ederken yanaklarımın kızardığını hissettim. Yaprakları yumuşak, gövdesi ise pürüssüz ve yeşildi. Çok güzeldi. Ama Harry'nin jesti kadar güzel değildi. 

Evergreen [h.s] (Türkçe)Where stories live. Discover now