dört

2.2K 218 43
                                    

Sürpriz. :) Söz verdiğim gibi. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. İyi okumalar. :) Ve bu bölüm BayanBlack için :)

---------------------------------------

"Nova'nın yeni fen öğretmenine ihtiyacı var." dedi Genevieve ertesi gün kahvaltıdan sonra. "Geçen yıl ki öğretmeni hiç bir şey öğretmedi. Nova'ya jeoloji öğretmeyi denedi ama,-" 

"Jeoloji gerçek bir bilim bile değil." dedim tahılla dolu kaseme doğru. 

"-Nova pek ilgilenmedi. Bir fikrin var mı Jonathan?" diye sonlandırdı Genevieve babama bakarak. 

"Evet, aklımda bir şey var." dedi babam. "Bir kaç telefon görüşmesi yapacağım." 

"Hiç birşey öğrenmek istemiyorum. Yeni bir özel hoca da istemiyorum. Fenden nefret ederim." dedi Nova. 

"Ya sana özel hoca tutarız ya da devlet okuluna gidersin." dedi Genevieve masaya bir tabak meyve koyarken. 

Nova bütün hayatı boyunca evde eğitim gördü. Bense her zaman devlet okuluna gittim. Nova bana göre daha korunmuş bir çocuk olmuştu hep. Biliyordum ki bunun sebebi Genevieve idi. Benim annem evde eğitim fikrine inanmıyordu. Çocukları anti sosyal yaptığını söylüyordu. Onunla tamamen aynı fikirde olduğumu söyleyemeyeceğim ve Nova için endişelenmiyorum. Çünkü en az devlet okuluna giden çocuklar kadar arkadaşı var gibi görünüyor. 

"Dün gece seni Greenwood'ların oğluyla konuşurken gördüm." dedi babam kahvesine bir paket şeker boşaltırken. 

"Evet." dedim. "Pek ilgi çekici bir konuşma değildi, her zaman olduğu gibi." 

"Babasının kampanyası hakkında bir şey söyledi mi?" 

"Pek sayılmaz." diye cevapladım. "Sadece  belki bu sene görevi alabilecekleri konusunda espri yaptı. Bunu her seçim yapıyor zaten." 

Genevieve somurttu ama ben bir şey söylemedim. 

Kahvaltıdan sonra ayrıldık. Babam işe, Genevieve ve Nova kim bilir nereye gitti. Ben de ormana gitmeye karar verdim. 

Anlaşılıyordu ki dün gece bütün şehir uykudayken yağmur yağmıştı. Çünkü ayakkabılarımın altında hissettiğim patika çamurlu ve nemliydi. Henüz öğlen olamamıştı ve bu yüzden kuşlar hala dışarıdaydı, birbirlerine cıvıldıyorlardı. Bulutlu gökyüzünde, ağaçların tepelerinden bir anlığına güneş göründü ve bütün ormanı aydınlattı. 

Hava sonbaharın gelişiyle biraz sertleştiğinden beri ceket giyiyordum. Bu gün olduğu gibi. Neden se soğuk havaları sıcağı sevdiğim kadar sevmiyordum, Oregon'lu olmama rağmen. Bunca zamandır yağmura ve soğuğa alışmış olmalıydım oysaki. Keşke başka bir yere taşınma şansım olsaydı. Güneşin hep parladığı ve hiç bir zaman ceket giymek zorunda kalmadığım bir yere. 

Pembe şakayıkların önünde durduğumda düşüncelerimi bir kenara bıraktım. Pembe taç yapraklarını süsleyen küçük çiy tanecikleri dışında tamamen aynı görünüyorlardı. Penceremin önündeki küçük vazoda Harry'nin bana verdiği çiçek hala duruyordu. Sabah uyandığımda gözlerimin odaklandığı ilk şey o olmuştu. Pembe rengi hala canlıydı. 

Bu gün ormana ne bulmayı umarak gelmiştim bilmiyorum. Ama o şey ne ise bulamayıp eve dönmeye karar verdiğimde yarım saattir ormanın içinde yürüyordum. 

Ormanda bulmayı umut ettiğim şeyi, her nasılsa, eve vardığımda masada bulmuştum. 

Şey değil aslına, kimse. 

Evergreen [h.s] (Türkçe)Where stories live. Discover now