8

15.9K 1.8K 913
                                    

🎗

İnsanın yaşamını idame ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu en temel eylemlerden birinin kendini ifade etmek olduğuna inanırdım. Tarihin bilinen en eski çağlarında bile resimler çizerek, ateşler yakarak, dumanları kullanarak iletişim kurmaya; kendilerini anlatmaya çalışmış olmaları bunu zaten alenen ortaya koyuyordu.

Biz şanslıydık; çıkarabildiğimiz sesleri düzenleyerek bir konuşma dili edinmiş, cümlelerimizle milyonlarca insanı muhatap alabilecek düzeye gelmiştik. Kendimi anlatmak istesem ortak dili konuştuğum ve beni anlayabilecek en az elli iki milyon insan vardı mesela.

Tüm bu çabalara, insanlığın bu amaç uğruna yaptığı keşiflere, icat ettiği onca yönteme rağmen kimi zaman susmak zorunda kalırdık. Bilemezdik; dilimizden dökülebilecek binlerce kelimenin hangisini seçeceğimize, ruh hâlimizi betimlemek için nasıl cümleler kuracağımıza karar veremezdik. Ağzımızdan dökülmek için çırpınan tüm o sesler boğazımızda düğümlenirdi. Ben de şu an tam olarak öyle bir anın içindeydim.

Çok kitap okurdum, kelime haznem normal bir insanınkinden katlarca genişti ama şu an hissettiklerimin dilimizde bir karşılığı yoktu ki. Okuduğum bir kitapta yaşayan yedi milyar insandan farklı olabilmek için kendimizi özgün cümlelerle ifade etmeye çalışsak bile bazen bizi en doğru şekilde anlatacakların herkesin diline pelesenk olmuş basmakalıp sözler olduğunu okumuştum. O zaman sadece gözümü değdirip geçtiğim bu satırların doğruluğunu şu an tümüyle hissediyordum.

Çok fazla aşk romanı okumadım, romantik ilişkiler ilgimi cezbeden türden değildi ama klasikleşmiş tabirlere hakimdim. Ayakların yerden kesilmesi, dünyanın tersine dönmesi, kalbin güvenli alanını terk ederek çıkıp gitmek istercesine atması gibi betimlemeleri gördüğüm her seferde olabilirliklerini sorgulayarak meraklansam da birkaç dakika sonra sadece boşverirdim fakat şu anda beni daha iyi tanımlayabilecek başka hiçbir kelime grubu yoktu, her birini en ufak detayıyla hissediyordum.

Jeongguk'un kucağındaydım, tüm vücudunun heybetini ve sıcaklığını en yakından hissettiğim zamanlardaydık. Ellerinden biri belimi daha önce hiç hissetmediğim türden bir sahiplenmeyle sımsıkı sarmış, beni geniş göğsüne yapıştırmıştı; kucağında geçirdiğim her saniye içgüdüsel hareketlerle biraz daha güç uygulayarak vücudumu kendine çekerken aramızda asla var olmayan mesafeyi kapatmaya çalışıyordu. Gümüş rengi büyük yüzüklerle süslü bir diğer eli,  anın getirdiği heyecan ve istekle havale geçiren bir hastayla neredeyse aynı sıcaklığa sahip yanağımda dolaşıyor, bazen ensemi okşuyor ve oradan da dağılmış sarı saçlarımın arasına karışıyordu. Yavaştı, ürkmemden korkuyordu ama şu an hissetiğim ve tarif edemediğim onlarca duygunun hiçbiri olumsuzluk hiçbir nitelik taşımıyordu.

Ağzındaki dilimi bir şeker gibi emdiğinde tutunduğum omuzlarını daha da sıkarak yerimde yükseldim. Ne yapacağımı bilmiyordum ama takip edebileceğim içgüdülerim vardı. Tadını almak istiyordum, sızlanarak saçlarına sarıldım. Dilimi kendime çektim ve üst dudağına çok küçük bir öpücük bıraktım. Bana izin verdi, keşfetmek istediğimi anladı ve iradesine hakim olarak ona istediğimi yapabilmem için bekledi. Alt dudağına diğerinden daha baskılı bir öpücük bıraktım, tatminsizlik hissiyle dolup taşarken gittikçe sertleşen birkaç öpücükle daha süsledim dudaklarını. Bilinmezliğin getirdiği tereddütle yavaşça harekete geçen dilim iki dudağının arasına küçücük dokunduğunda ağzımdan bir inilti döküldü. Belimdeki eliyle beni daha sıkı kavrarken dişlerini birbirine kenetlemişti. Gözlerine bakamıyordum, ilgim tamamiyle önümdeki dudaklardaydı. En ufak temaslarda bile bedenimi kasıp kavuran utanç şu an çok uzaktı, istediğim tek şey dudaklarının tadına varmaktı.

Dilim daha belirgin bir vuruşla alt dudağının tamamında gezinerek ardında yoğun bir ıslaklık bıraktı, ağzıma dolan tatla irkilirken daha fazlası için çırpınan benliğimi durdurmak aklımın en ucundan bile geçmiyordu. Ellerimden birini saçlarına çıkarıp küçük bir baskıyla sağ yanına doğru çekiştirdiğimde eğilen başının açıkta bıraktığı boynunun sol tarafına tırnaklarımı geçirdim. Dudaklarından kaçan hırıltılı inleme beni daha da cesaretlendirirken ıslattığım alt dudağını ağzımın içine aldım. Dilim ve üst damağım arasına sıkışmış et parçasını yavaşça emdiğimde aldığım tat başımı döndürürken tırnaklarımın baskısını arttırarak ağlamaklı sızlanışlarımı serbest bıraktım. Harikaydı, onunla ilgili her şey harikaydı.

to begin again | taekookWhere stories live. Discover now