10

15.7K 1.7K 1.3K
                                    

🎗♡

Çocuklar yalnızca çok etkilendikleri, oldukça sıra dışı buldukları ya da travma yaşadıkları olayları her detayıyla hatırlarlar. Yirmi iki yıllık hayatımın çoğu senesi olduğu gibi çocukluk yıllarım da gayet monoton günlerle geçmişti, bu yüzden zihnimde tüm berraklığıyla tekrar tekrar oynayan çok anı yoktu.

İlkokul yıllarım; şu an belirli mevkilerde olan, adı başarılarıyla anılan birçok kişinin eğitim aldığı prestijli bir kolejde geçmişti. Yedi yaşındayken babamın elini tutarak sonu müdürün odasına uzanan o geniş koridoru yürüdüğüm, gri takım elbiseli kel bir adam tarafından o zamanlar tam olarak kavrayamadığım birçok saygı ifadesiyle karşılandıktan sonra oldukça lüks bir odaya davet edildiğim anları üstünkörü hatırlıyordum. O güne ait zihnime mıhlanmış, belleğimin en ücra köşelerinde el değmeden saklanmış bir hatıram da vardı.

Ellerini kahverengi bir masanın üzerinde mahcupça kavuşturmuş, babamın soğuk bakışları altında ezilip büzülen ve arada beni inceleyerek dikkatle babamı dinleyen gözlüklü, sıska adam imgesi; arkasındaki devasa panoya odaklandığım ve panoyla birlikte onu da tüm kayıt işlemleri bitene kadar kocaman açılmış gözlerimi bir saniye dahi kırpmadan incelediğim için beynimde son model bir makineyle çekilmiş profesyonel bir fotoğraf kadar canlıydı.

Üstüne raptiyelenmiş yüzlerce irili ufaklı kağıt, belge, dosya yığınından arta kalan kısımları siyah ve deri olan bu panonun ne için kullanıldığını çok merak etmiştim. Evimizde böyle bir eşya yoktu, bunu ilk defa görmüştüm. Babam kayıt işlemlerini bitirerek yerinden kalktığında, Müdür Bey'in vedalarını dinledikten sonra elimi tekrar kavrayarak kapıya doğru hareketlendiğinde bile içime çöreklenen hayret ve merak duygusuyla panoyu gözlemlemeye devam ediyordum.

Eve döndüğümüzde gördüklerimi anneme tüm heyecanıyla ve sıcaklığıyla, yerimde duramayarak, yaşadığım hararet sebebiyle tokamdan kurtulup gözlerime dökülmüş sarı saçlarımı minik ellerimle geriye doğru itmeye çalışarak anlatmıştım. Bana açıklamıştı; panoyu, işlevlerini, kullanış amaçlarını tek tek anlatmıştı. Hayatıma yeni bir kavram girmişti bu şekilde: plan.

O kolejde okuduğum yıllar boyunca o odaya bir daha giremedim ama kapısının önünden geçtiğim her anda; gelecek günlerin takvimini içeren, mürekkeplerle kirlenmiş beyaz kağıdı devasa elinde kaybolacak kadar küçük raptiyeyle siyah panoya sabitleyen gri elbiseli kel adamın hayali; göz kapaklarımda bir film sahnesi gibi canlanmıştı.

Yirmi iki yıllık hayatımın her anını günler öncesinden planlayarak yaşıyorsam, her saniyesi önceden belirlenmiş bir rutini takip ediyorsam tüm bunların nedeni küçük aklımın sınırlarını zorlayan o panoydu. Hep bir tanesine sahip olmak istemiştim ve odamın baş köşesinde, üzerini kaplayan kağıtlardan asıl rengini bile öğrenemeyeceğiniz bir pano bulunuyordu.

Bugünün planına göre söyleşiyi dinleyerek notlar almalıydım, eve geldikten sonra onların üzerinden geçip iki hafta sonra başlayacak vizelerim için dosyalarımı düzenlemeliydim ama şu an bunların hiçbiri yaşanmıyordu çünkü yalnızca iki hafta önce yine planlarım dışında hayatıma girerek tüm düzenimi alt üst eden Jeongguk Jeon'un evinin kapısındaydım.

Sol elimi sımsıkı tutuyor, baş parmağıyla bileğimi okşuyordu. Onun evinde onunla baş başa bir gece geçireceğim gerçeği kalbimi hazırlıksız yakalarken şifreyi girip bizi eve sokmasını sessizce bekliyordum. Onu yalnızca iki haftadır tanıyordum, başkasına göre şu an burada olmam delilik olabilirdi ama biz istisnaydık. Ona duyduğum güvenin bir benzerini yalnızca anneme karşı hissetmiştim.

Küçük bir bip sesinden sonra açılan kapının ardından tamamıyla Jeongguk kokan eve girmiştik. Üzerindeki deri ceketi kapının yanındaki dolaba asarken etrafı süzmek isteyen gözlerimi ondan alamıyordum.

to begin again | taekookWhere stories live. Discover now