20

7K 783 173
                                    

<33333 (yorum ltfnnn -hayirsiz sila)

Gözlerimi kapattığım her an göz kapaklarımın bir sinema perdesine dönüşmesini sağlayan, odamdaki raflara dizilmiş düzinelerce kitap mıydı? Uzın yolculuklarda arabamızın içerisindeki tüm sohbetlere kulak tıkayıp camdan dışarıyı izlerken zihnimde yarattığım imgelerin kaynağı annemin anlattığı masallar mıydı yoksa? Yıldızları sadece benim görebildiğim çizgilerle birleştirerek oluşturduğum kahramanların oldukça renkli hikayelerini, öğretmenlerimin yaptırdığı birkaç etkinliğe mi borçluydum?

Tüm bu sorulara cevabım evet olabilirdi, birkaç sene öncesine kadar. "Evet, çocuklar hayal güçlerinin gelişmesi için bu tarz desteklere ihtiyaç duyarlar ve ebeveynler bu konuda sorumluluk almalıdırlar." derdim muhtemelen. Sonra birçok çocukla tanıştım ve fark ettim ki hayal etmek birine,özellikle bir çocuğa, sonradan kazandırılacak bir yeti değil. İçgüdü, yaratılıştan gelen bir düşünme refleksi, karşıkonulamaz bir istek... Bir sürü şekilde niteleyebileceğim bu eylemi hayatımızın hiçbir kısmında arka plana atamayacağımızı ise geç fark ettim.

Araba camının soğuk dokusunu alnımın kenarında hissederken gri asfaltın yüzeyinde Kibritçi Kız'ı evimize aldığım görüntüler canlanırdı bazen. O korkunç gecede soğuktan ölmezdi, evlerinin camından imrenerek baktığı gibi bir ailesi olurdu benim düşlerimde.

Yıldızlar birleşerek Peter Pan ve Tinkerbell'i bana getirirlerdi, onlarla gece boyu eğlendikten sonra Neverland'e giderdik. Beraber bir takım olur, yeryüzündeki tüm çocukları mutlu ederdik. Bazen Robin Hood'un sağ kolu olma görevini üstlenirdim, bazen Robinson Cruose'un Cuma'sının yerine geçip adadan ayrılma planları yapardım, bazen de Tom Sawyer'a  teyzesini daha fazla sinirlendirmemesi için öğütler verirdim.

Büyüdüm, büyüdükçe roman kahramanlarıyla süslü hayal saatleri içimdeki boşlukları doldurmaya yönelik geçici avuntularla doldu. Çok eksik hissettiğim zamanlarda şefkatli bir baba figürü hayal ederdim ya da annemi kaybettiğim sıralarda onun kokusuyla dolu destekleyici bir sarılma düşlerdim.

Daha da büyüdüm. Kimi zaman Raskolnikov oldum; kimi zaman Jean Valjean, Jane Eyre, Pip... Okudum, keşfettiğim her karakter benim için yeni bir ufuk, yeni bir dünya ve yeni bir rüyaydı ama gün sonunda en çok tatmin olduğum düşlerim yıllarca eksikliğini hissettiğim her yanımın aslında tam olduğunu düşündüklerimdi. Her insanın yokluğuyla sızlandığı unsurlar vardı ve herkes 'olsaydı ne olurdu?' sorusuyla kurduğu birçok düşe sahipti.

Hayatımdaki birçok rol hakkında hayallerim olduğu gibi alfam hakkımda da düşler kurardım. Güzel baksın isterdim mesela, bana öyle bir baksın ki sevgisi ve aşkı içimi yaksın. Kokusu beni mest etsin isterdim; vücudu benim için her daim sıcak, kolları bana sarılmak içim her daim açık olsun. Ona sarıldığımda en çok güven hissedeyim, sonra kalbime sığmayan sevgim gözlerimi doldursun. Sonra kendime gülerdim, çok uçuyorsun Taehyung, derdim. Jeongguk'un varlığına, her zerresinin sıcaklığını doyasıya hissetmeme rağmen inanamamın nedeni de buydu aslında.

Jeon Jeongguk; gelişmesi uğruna okuduğum onlarca kitaba, dinlediğim onlarca masala, renklendirdiğim onlarca resme rağmen hayal gücümün birleştirmeyi başaramayacağı kadar mükemmeldi.

"Çok sıcak, dikkat et." Tabağımdaki mantarlı omleti yiyebileceğim parçalara ayırdıktan sonra önüme bıraktı. Ağzıma sıkıştırdığım kocaman salatalığı çiğnemeye çalışırken artık alışkanlık hâline getirdiği bu tarz hareketlerine şaşırmamam gerektiğini düşünüyordum. Jeongguk benimle her konuda ilgilenmeye bayılıyordu.

"Jeongguk, ben biraz heyecanlıyım galiba. Çünkü aynı evde yaşayacağız ya düğünden sonra, o yüzden işte. Sürekli yanında olacağım için benden bıkar mısın acaba? Ben sana yapışık gezmek istiyorum hep."  Çatalıma taktığım patatesi yemeye çalışırken heyecanla açtığım gözlerimle yüzünü süzdüm, sözlerimi kesinleştirmek istercesine kafamı salladığımda dudakları alayla kıvrıldı.

to begin again | taekookWhere stories live. Discover now