17

8.5K 931 295
                                    

🎗

Bir gün birileri şehvetin esiri oldu. Aralarındaki aşk tutkuyu doğurdu belki, çıkarları tetikledi eylemlerini belki de. Birleştiler ve dünyaya gelmek için hazırlanmak üzere yeni bir can yerleşti birilerinin kasıklarına. Tanrı ruhundan üfledi bir kez daha, iradesinden küçücük bir parça daha koptu.

Tüm bunlar cennetti bazen, bazen cehennemdi tüm bunlar. Güldürürdü, ağlatırdı. Kimisinin rüyası olurdu, kimisinin kâbusu. Korkuturdu daha şekillenmemiş et parçası kimi zaman; tedirginlik ve kaygı çöreklenirdi birilerinin kalbine. Heyecan verirdi bu yeni hayat kimi zaman; heves ve coşku yuvalanırdı birilerinin yüreğine.

Kadere inanırdım. Her noktada olduğu gibi özgürlüğümüzde de sınırlandırıldığımız bu dünyaya gelirken bize kucak açacakların kimler olacağını seçemezdik. Sıcak, karanlık ve güvenli yuvamızdan ayrıldıktan sonra yeni tanıştığımız atmosferin tedirginliğiyle ağlarken kimin kokusunun bizi sakinleştireceğinin kararı bize bırakılmamıştı. Bize çizilen geleceğin nasıl olduğuyla ilgili en net fikri verecek andı annenin teniyle ilk buluştuğun an, aile demek kendini gerçekleştirmeye karar verdiğin ana kadar sen demekti çünkü.

Sorumluluk almak her anlamıyla zordu, külfetti, istenmezdi. Arkamıza bakmadan kaçtığımız, sinyalini aldığımız an koşarak uzaklaştığımız bu olgunun en büyüğünü bazen defalarca kucaklamamızın nedeni neydi? Bir çocuğa sahip olmak her anlamda korkutucuydu.

Doğurma veya doğuma katkıda bulunma bu maceranın en kolay kısmıydı. Elimizde zihni bomboş, eğitilmeyi ve öğrenmeyi bekleyen, korunmaya, sevgiye ve ilgiye muhtaç, tüm tehlikelere açık bir canlı vardı ve tüm bunları sağlamak ebeveynlerin göreviydi. Karşı karşıya kaldığı durumların farkında olmayan çok kişi vardı, davranışlarının sonuçlarını yaşamak zorunda kalanlar ise hiç hak etmeyen çocuklardı.

Ölüm sessizliği, bardaki buzların çarpışması, tok adım sesleri ve çeneme yerleşen soğuk el. Tenim bu dokunuşa çok yabancıydı, üstelik hiç de hayal ettiğim gibi hissettirmemişti.

Jeongguk, okuldan sonra beni eve bırakmıştı ve kapıyı açan yardımcı babamın beni büyük salonda beklediğini iletmişti. Tedirginlik her yanımı kuşatırken uzun zamandır muhatap olmak zorunda kalmadığım babamın beni neden görmek istediği sorusuna cevap bulamıyordum. Feromonları buram buram öfke kokarken omegam korkuyla saklanmıştı. İtaate zorlayan bakışlarından gözlerimi kaçırıp başımı eğdiğimde alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarından, ürperdim. Jeongguk'a ve sıcak kucağına ihtiyacım vardı.

"Taehyung, benim küçük omega oğlum. Harin'e ne kadar da benziyorsun, yüzüne baktığım her an onunla karşı karşıyaymışım gibi hissediyorum." Çenemdeki parmakları yavaşça hareket etti, okşuyor muydu? Şaşırarak gözlerine baktım, bakışlarımız buluştuğunda yeşilleri o kadar hızlı soğudu ki tüm bedenim titredi.

"Ve her seferinde bana böyle bakıyorsun, seni ve Harin'i yan yana düşündüğüm için kendimden utanıyorum." Çenemdeki parmakları sıkılaşarak canımı acıtmaya başladığında dolan gözlerimi kırpıştırdım. Neden bunu yapıyordu ki şu an? Ben kızacağı ne yapmış olabilirdim? Korkuyordum, onunla burada olmayı istemiyordum.

"Neden yapıyorsunuz bunu? Beni neden ağlatıyorsunuz?" Çenemin savruluşu, bir kahkaha, irkilten bir gürültü, tuzla buz olan bardak.

"O da çok ağladı. Gecelerce acıdan inledi, kıvrandı. Ağrılar içinde günden güne yok oldu. Sen neden mutlu olasın ki? Tüm bunların sebebiyken senin gülmeye ne hakkın var?" O kadar bağırmıştı ki boynundan fışkıran damarlar ve kıpkırmızı olan yüzü boğazının ne kadar zorlandığının somut kanıtlarıydı. Korku dolu hıçkırıklarla sarsılan bedenim tutunacak bir yer ararken neyden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kimseye zarar vermezdim ki ben, kasten kimseyi incitmezdim.

to begin again | taekookWhere stories live. Discover now