32: İYİ BİR İNSAN

44.5K 2.7K 457
                                    

BÖLÜM: 32- İYİ BİR İNSAN

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

BÖLÜM: 32- İYİ BİR İNSAN

Saatin sekiz olmasına son on dakika vardı ve öğrendiğim gerçekle Acar'ın yüzüne nasıl bakardım ya da ona soru sormadan nasıl idare edebilirdim bilmiyordum. Şu an çok zor bir durumun içerisindeydim.

Su'dan yardım mı almalıydım? tabii ki yardım almalıydım. Bu konularda benden daha mantklı düşünebiliyordu. Az da olsa bana yardımı dokunurdu öyle değil mi?

Koşarak mutfaktan çıkıp odama ilerledim, yatağımın üzerindeki telefonumu alıp ilk çıkan yere tıkladım ve telefonu kulağıma götürdüm.

"Hadi kızım aç şunu." dediğim an açmıştı. Konuşmasına müsaade etmeden "Su on dakikam var ve bana yardım etmelisin sakın sözümü bölme," diyerek konuyu anlattım.

"Ne yapmalıyım?" dedim ve odamdaki saate baktım birkaç dakika kalmıştı.

"İlk olarak önceden nasıl davranıyorsan öyle davran, ağzından laf almak için huyuna git ve sakin olduğunu hissettiğin an konuya bodozlama dal." dediği an kapı çaldı ve ben korkumdan, heyecanımdan bir şey demeden kızın yüzüne kapamıştım.

Koşar adımlarla odamdan çıkıp derin nefesler alarak kapıya doğru ilerlemiştim, "Sakın ol kızım" diyerek kendime motive etmeye çalışıyordum ama pek de başarılı olduğum söylenemezdi. Kendimi kasmakta bir numaraydım.

Nihayetinde kapıya geldiğimde sıkıca gözlerimi kapadım ve kapıyı açtım, tam da tahmin ettiğim gibi Acar gelmişti. Elinde defteri ve kalemi vardı.

Su'yun dediğini yapmaya çalışarak zorla gülümsedim ve onu içeriye davet ettim. "Hoş geldin." dedim ve kapıyı kapattım.

Ona bu denli iyi davranmam onu şaşırtsa da bozuntuya vermeden bana baktı. "Nereye geçeyim?" diye sorunca evde kimsenin olmadığına şükrederek onu salona davet ettim.

Annemler halamlara gitmişti ve ev sessizdi, bu iyi bir şeydi.

Salona girdiğimiz de ayakta dikilmeye balayınca derin bir nefes alıp omuzlarından zorla bastırarak onu koltuğa oturttum. Ne kadar da ağırmış, hayvan gibisin Acar, diye mırıldandım.

"Hayvan gibisin Acar," deyince beni şaşırtacak bir şey yaptı. Bana gülümsedi ve ben öylece donup kalmıştım. Bir kaç dakika birbirimize öyle baktıktan sonra Acar'ın gülümsemesi yüzünden silindi ve bakışlarını benden çekti.

Bende bakışlarımı ondan nihayetinde çekebilmiştim. Bir elimi enseme atıp "Şey kahve ya da çay ister misin?" diye sorunca bakışlarını bana çevirdi.

Sorduğum soruya cevap niteliğinde başını olumsuz anlamda sallayıp "Teşekkür ederim." dedi ve önüne döndü.

O bana daha demin teşekkür mü etmişti yoksa ben mi yanlış duymuştum? Hayır gayet de doğru duymuştum. Ne oluyordu buna?

"Kafana saksı mı düştü acaba?" diye sorunca gözlerini devirdi. "Kafama saksı düşmedi sadece yorgunum ve seninle uğraşacak halim yok." dedi ve onun asla değişmeyeceğine bir kez daha kanaat getirdim.

Ne sanmıştım ki? onun bana iyi davranacağını mı? salaktan bir farkım yoktu şu an.

Derin bir nefes alıp karşı koltuğa koltuğa oturdum, masaya önceden koyduğum eşyalarımı alıp sessizliği bozdum.

"Bu hayatta en değer verdiğin şey ne?" diye sorunca hiç düşünmeden "Bir şeye değer vermiyorum." dedi.

Tek kaşımı havaya kaldırıp "O ne demek Acar? ailene de mi değer vermiyorsun?" diye sorunca kaşlarını çattı "Kurcalama Duru." dedi ve tahminince duyamayacağım bir ses tonu ile "Değer verdiklerim bir bir kayboluyor." dedi.

Daha fazla üstüne gitmemek adına başka soruya geçtim. "Yapmaktan en keyif aldığın şey ne?" diye sordum ve bana "Basketbol oynamak." dedi.

Bu cevaplarını önceden yazdığım soruların altına yazıyordum.

"Peki sence aşk nedir?" diye sorunca gözlerini devirdi "Başka sorular sormak varken neden boktan bir şeyi soruyorsun?" diye kızınca gülümsedim ve sorunun alına 'aşktan nefret ediyor, galiba eski sevgilisi yüzünden' yazıp diğer soruya geçtim.

"En sevdiğin ders?"

"Boş beden dersi." dedi ve ben o an ciddiyetimi koruyamadım. Bu çocuktan ne demesini bekliyordum ki?

Ben kendimi gülmemek için zor tutarken diğer soruya geçtim. "En sevdiğin şarkıcı?"

"Sancak, en sevdiğim şarkısı da her aşk için bir şehir." dedi ve beni yine şaşırttı.

Mırıldandım "güvendikçe yenildim ye-" devamını getirmeme izin vermeden şarkının devamını getirdi "Yenildikçe değiştim." dedi yorulmuş bir ses tonuyla.

Bu hayattan yorulduğu gözlerinden okunuyordu ve bakış açım ona karşı şekillenmeye başlıyordu. Haksızlık ediyordum ona.

"En sevdiğin roman?" diye sorduğum da yine beni şaşırtmayı başarmıştı.

"Canan TAN, Eroinle dans." durdu ve bana baktı. "Okudun mu?" diye sorunca gülümsedim ve başımı olumlu anlamda salladım. "Altın vuruş*1 " deyince güldü.

"Benim sorularım bu kadardı, sıra sende."

Başını olumlu anlamda salladı ve sessizliğini bozdu "Sana tek bir şey soracağım," dedi ve devam etti "Sevilmeyecek kadar kötü bir insan mıyım?" dedi ve ben bir şey diyemedim. Gerçekten bir şey diyemedim, kötü bir insan olduğundan değildi bu sessizliğim.

Onun ezici bakışlarının altında kalırken bir şey diyemedim, sanki ağzım bana inat çalışıyordu. Konuş Duru! Sadece konuşmam ve hayır demem gerekiyordu.

"Peki," dedi ve ayağa kalktı gitmek için.

Tam salondan çıkıyordu ki ayağa kalktım ve arkasından seslendim.

"Hayır," dedim. Durdum ve devam ettim

"Sevilecek kadar çok iyi bir insansın."

Bölümdeki şarkı: Sancak- Her aşk için bir şehir

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölümdeki şarkı: Sancak- Her aşk için bir şehir.

*1: Cana Tan'ın Eroinle Dans kitabındaki bir söz.

Altın vuruş; bağımlı bir kişinin aşırı dozda uyuşturucu kullanıp ölmesine verilen ad.

Genellikle iğne ile koldan alınır. (Lütfen bu zararlı şeylerden uzak durun)

KOMŞU SORUNSALI ❦ 𝑡𝑒𝑥𝑡𝑖𝑛𝑔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin