41: ELİNİN TERSİYLE İTTİN

26.8K 1.7K 146
                                    

BÖLÜM: 41-ELİNİN TERSİYLE İTTİN

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

BÖLÜM: 41-ELİNİN TERSİYLE İTTİN

Yapacağım şey ne kadar mantıklıydı bilmiyordum ama onun yanına gitmek istiyordum. Derdinin ne olduğunu ve gerçeklerin hepsini öğrenmek istiyordum. Bu akşam o sahilde her şey konuşulacaktı. Benim bu gördüklerimden tuttun onun bu dengesiz davranışlarına kadar her şeyi konuşup bu sıkıntılı zamana son vermek istiyordum.

Hiçbir şeyi bu kadar istediğimi hatırlamıyordum.

Soğuktan üşüyen ellerimi cebime yerleştirdim ve ara sokaktan çıkıp caddeden karşıya geçtim. Caddenin karşısına geçtiğimde burnuma denizin o kokusu geldi, derin bir nefes aldım ve caddenin akış yönünden ilerlemeye başladım Acar'ı bulma umuduyla.

Ellerimi yumruk yapmış; onu uzun bir aradan sonra göreceğin verdiği heyecanla tırnaklarımı kendime batırmıştım. Tırnaklarımın tenime verdiği acıyı hissetmiyordum, hava soğuktu ama ben yanıyordum. Hem de cayır cayır.

Yürüdüm, bacaklarımın soğuktan titrediğini hissedecek kadar yürüdüm. Acar'ın attığı konumu çoktan geçmiştim. Yerinde olmayacağını adım gibi bildiğimden biraz daha yürümüştüm ama ortalıkta yoktu. Umudumu kaybetmiş bir şekilde geri dönecekken kayalıkların üzerinde oturan birisi gördüm, biraz daha baktığımda bu kişinin Acar olduğunu anlamam uzun sürmedi. Keyifle gülümseyerek seri adımlarla yanına doğru ilerlemeye başladım.

Yürüyüş yolunu geçip kayalıkların üzerinde ilerlemeye başladım, taşlar denize doğru uzuyordu ve her an düşebilirdim. Dikkatli olmam gerekirken saçma bir şekilde hızlı yürüyordum. İki dakikalık bir ilerleyişin ardından Acar'ın yanına gelmiştim, bir şey demeden yanına oturdum ve dizlerimi kendime çektim. Elimdeki poşeti ayaklarımın dibine koydum.

"Sana attığım konum burası değil."

Benim geldiğimi bana bakmadan anlamıştı ve sessizliğini bozmuştu. Bir şey demedim ve tekrardan onun konuşmasını bekledim. Bugün onun konuşma sırasıydı.

"Sana gelirsen gitmene izin vermem demiştim."
Bunu dedikten sonra daha fazla sessizliğimi koruyamadım.

"Ben de sana izin verme demiştim."

İlk defa bana baktı, kollarına yasladığı başını bana döndürdü. Bu karanlıkta bile seçebildiğim mavi gözlerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Gözlerine perde inmişti sanki. Son kez bana bir bakış attı ve bir anda gülmeye başladı.

Neden böyle davranıyordu?

Acı kahkahaları kulaklarımı doldururken ben yutkunmakta zorluk çekiyordum. Her bir kahkahasında kalbime bir ok saplanıyordu sanki. Bu fiziksel acıdan daha beter bir şeydi.

En sonunda kahkahaları son buldu, bu sefer yine susmadı; hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Acı dolu kahkahasına zor dayanırken hıçkıra hıçkıra ağlamasına nasıl dayanırdım?

Başını kollarının arasına koymuş deli gibi ağlıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Boğazıma sarılmış dikenleri telleri umursamayarak sessizliğimi bozdum.

"Ruh hastası komşu sendin değil mi?"
Bir iki dakika tepkisiz kaldı ve elinin tersiyle göz yaşlarını silip bana baktı. Ağlamaktan kızarmış gözleri gözlerime değdiğinde içimin parçalandığını hissettim.

"Git Duru." dedi pürüzlü çıkan sesiyle.

Başımı hayır anlamında salladım. Konuşmadan ve ben her şeyi öğrenmeden bir yere gitmiyordum.

"Bana gerçekleri, gördüğüm o bütün anıları anlatacaksın. Benim seninle hatırlamadığım nasıl bir geçmişim olabilir?"

"Demek hatırlamaya başladın ha?" dedi alayla. Bir nefes verdi ve devam etti. "Bu planda ona aşık olman yoktu ama."

"Ne planından bahsediyorsun? Ne aşık olması?"

"Gözümün önünde ona aşık olmanı seyrettim." dedi benim sorumu takmayıp. Kendi kendine konuşuyor beni umursamıyordu.

"Soruma cevap ver!" diye direttim.

"Salak gibi seni sevmeye devam ettim."

Sıkıca gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, biraz daha konuşsam neredeyse ağlayacaktım.

Bir anda bana döndü. Kaşları çatıktı, sanki bana nefretle bakıyordu. Hayır hayır, sanki fazlaydı, bana nefretle bakıyordu.

"Eski Duru'yu özlüyorum." dedi kısık çıkan sesiyle, zor duymuştum.

"Ben hala aynıyım." diye fısıldadım onun gibi.

"Değilsin! o beni çok seviyordu." dedi ve bakışlarını benden çekti. Sesi sonlara doğru titremişti, bunu neden kendine yapıyordu ki?

"Acar ben her şeyi hatırlıyorum, seni her şeyi!"
Dayanamayıp söylediğim bu şeyden sonra bana bakmadı bile. Umurunda değildim artık. Dayanamadım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu kadarını artık kaldıramayacaktım. Ayağa kalktım ve elimi boynuma götürdüm, hiçbir zaman çıkarmadığım pembe kelebekli kolyeyi bir anda boynumdan kopardım. Ben kolyeyi koparırken o ne yaptığıma bakıyordu.

Bu kolyeyi bana o almıştı...

Her şeyi hatırlıyorum dediğim de şaka yapmıyordum ve bu kolye şimdi denizi boylayacaktı. Yaptığım bu şeyin acısını çok sonradan çekeceğimi bile bile.

"Artık kolyene ihtiyacım kalmadı." dedim ve sıkıca tuttuğum kolyeyi bir anda denize attım. Göz yaşlarım eşliğinde kolye denizin dibini boylamıştı. Nefes alamadığımı hissetsem de umursamadım ve arkamı dönüp eve gitmek için ilerlemeye başladım. Daha fazla kalmanın bir anlamı yoktu.

Bir iki adım attım ve durdum, yavaşça arkama döndüm ve ona hitaben konuştum. Belkide her şeyin başlamadan bitişi bu olmuştu.

"Güya gitmeme izin vermeyecektin, kendi elinin tersiyle ittin."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
KOMŞU SORUNSALI ❦ 𝑡𝑒𝑥𝑡𝑖𝑛𝑔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin