07

500 54 44
                                    

Haftanın son gününü gece olan şeylerden sonra onu görmeye fazlasıyla tahammül edemediği için Seungkwan'ın yanında geçirmeyi tercih etti. Ona olanları anlattığında ise her şeyin iyice saçma bir şeye dönüştüğünü söylemekten başka bir şey yapmadı. Soonyoung'un gözünde sadece bir gecelik ilişki olarak kalacağına ikisi de hemfikirdi.

Akşam olabildiğince geç gidip uyuyacağını söyleyerek odasına kapandı. Bu kadardı. Ondan kaçmak veya uzak durmak o kadar kolaydı ki aslında neden bu kadar gerildiğini anlamıyordu. Soonyoung tüm bu olanların hiçbirini aklına dahi takmayacak kadar umursamazken neden kendisi bu kadar dert ediyordu.

Unutacaktı. Beyninin tüm kıvrımları birlik olup kalbine ihanet edecek ve o geceyi unutacaktı. Ondan daha fazla kaçamazdı. Eninde sonunda bir şekilde yan yana geleceklerdi ve o zaman umursamadan rahat olması gerekiyordu. Şu ana kadar ki hayatının en iyi öpüşmesini unutması gerekiyordu. Ne güzel ama.

Haftaiçi daha rahat olabileceğine inanarak erkenden kalkıp hazırlandı ve okula gitti. Seungkwan ile birlikte derse girene kadar etrafta onu görme telaşından dolayı rahatça oturamadı. Kendi sırasında arkadaşıyla rahatça oturduğunda biraz daha rahattı. Profesör gelip derse başlayacağı sırada içeri o girdi. Heyecanlanmamak için gözlerini sıraya indirdiğinde öylece geçip gideceğini düşündü.

Kwon Soonyoung onu şaşırtmaya doymazmış gibi gelip yanına oturduğunda ona bakmamak için Seungkwan'a dönüp şaşkınca baktı. O da kendisi kadar şaşkındı. Kendi yapamayacağı bir şeyi yapıp ona baktı.

"Sen hayırdır?"

Soonyoung alaylı bir şekilde gülümseyip öne doğru eğildiğinde Jihoon nefesini tutup önündeki kitabın sayfasını açmaya çalıştı. Bilerek onunla uğraştığını düşünmeden edemiyordu bazen.

"Biraz da ben nasipleneyim."

Öylesine altında binlerce ima olabilecek bir cümle söylediğinde Seungkwan'ın delirmesi sadece üç milisaniye aldı.

"Eşya mı lan bu it!"

Sanki bunu bilerek yapmış gibi alayla gülümsediğinde aslında amacı sadece onunla uğraşmak olduğu belliydi ve istediğine başarıyla ulaşmıştı. Sessiz ortamda yankılanan sesi yüzünden profesör ile göz göze geldiğinde çantasını alıp usulca çıkması gerekti.

Bu daha kötüydü. Bu çok daha kötüydü. Artık koca uzun sırada sadece ikisi vardı ve Soonyoung iki solunda üç de sağında boş yer olmasına rağmen sağ dibinde oturuyordu. Ondan korkmasını gerektiren hiçbir şey yoktu. Heyecanlanmayı kesmeli ve hiçbir şey yokmuş gibi davranmalıydı.

Derin bir nefes alıp profesöre baktı ona ısrarla bakan yüzü umursamazcasına. Hayır fazlasıyla umursuyordu. En sonunda toparlanmayan dikkati yüzünden pes edip ona baktı. Sinirinin fazla kaçmamasına dikkat ederek fısıldadı.

"Ne var?"

Elinin altındaki kitabı almak için elinin tutulmasıyla kalp krizi geçirdiğini sandı. Kaşlarını çatıp ona baktığında yüzü tıpkı kendisi gibi ciddiydi.

"Kitabım yok."

Şaka yapıyordu. Bu çocuk onunla uğraşabilmek için büyük kocaman devasa bir şaka yapıyordu. Kitabından vazgeçip arkasında bırakarak Seungkwan'ın yerine kaydı. Defterine dinlediği her şeyi dikkatle not alarak hiçbir şey kaçırmamak için büyük özen gösterdi. İstediğine kavuşan Soonyoung dönüp ona bakma gereği dahi görmedi.

Dersten aceleyle toplanıp onu kafede bekleyen sinirli arkadaşının yanına gittiğinde dinleyeceği tüm sözlere hazırladı kendini. Hayır, tek bir kelime dahi etmedi. Fazlasıyla sinirli duruyordu halbuki. Diğer dersin başlamasına yarım saat kadar olması onun için iyiydi. Sakinleşip kendine gelebilmek için harika bir zamandı ancak sanki onu arıyormuş gibi gelip yanlarına oturdu.

Not Alone | SoonhoonKde žijí příběhy. Začni objevovat