20

332 45 1
                                    

Jihoon ona sıkıca sarılmış bir halde uyandığında onun teninin kendine değmesinden ne kadar hoşlandığını düşündü. Dün olanlardan sonra gün doğumunda yaptıkları konuşma ikisi içinde yeni bir hayatın başlangıcı olacaktı. Şimdilik öyle olmasını ümit ediyordu. 

Aklında bir şeyler vardı ve kendince Soonyoung’dan çoktan izin almış sayılırdı. Kafasını kaldırıp yakınında sakince uyuyan yüzüne baktı. Bir bebek gibi savunmasız duruşu o kadar etkiliyordu ki kendisini bunu tarif edemezdi. 

Uyanmayacağını bilerek tatlı bir öpücük bıraktı dudaklarına. Ne kadar az içerse içsin alkol onu uykucu bir hale sokuyordu. Anın tadını birkaç dakika çıkarsa da bu ev içerisindeki zamanlarının sınırlı olduğunu biliyordu. 

Yataktan kalkıp üzerini giyindiğinde ilk işi dün saatlerce incelediği dosyalara bakmaktı. Avucundaki belgeler Soonyoung’un hiçbir şeyi olmadığı her şeyin babasına ait olduğunu söylüyordu. Bir zamanlar kendi evi olan bu bina bile ona aitti kağıtlara göre. 

Hepsini yırtıp paramparça etse veya yaksa geri düzelmez miydi her şey? Düzelse de bu savaş ile nereye kadar yaşayacaklardı? Kendisi onun için hiçbir şeyden çekinmezdi ancak Soonyoung babasına karşı verdiği bu savaşta fazlasıyla yorulmuştu.

Bunu bildiği için aklında olan şeyden geri çekilmeyecekti. Cole ile konuştu önce. Araştırma kurulu başkanlığı için üniversiteye başvuru yapacağını ve yakın zamanda sevgilisiyle oraya taşınacağından bahsetti. Cole bir süre onları misafir etmek istediğini belirtti. 

Başvuruyu yapıp daha sonra ailesiyle konuştu. Annesine olayları kısa çaplı olarak anlattığında hedefinde bugün veya yarın evden ayrılmak vardı. Artık burası onlara ait değildi. Kısa süre sonra Seungkwan ile konuştu. 

Soonyoung uyandığında kendisi valizini topluyordu. Yatakta kafasını kaldırıp ona baktığında uykulu ve şaşkındı. Nasıl tepki vereceğini bilmiyordu ve dün gecenin sarhoşluktan ibaret olmamasını diliyordu. 

“Ne yapıyorsun?”

Toparladığı valizleri ve eşyaları kenara ittirip yanı başına gitti. Yüzünde samimi bir gülümseme koydu. Ona güven vermek ve rahatlatmak istiyordu.

“Seni kaçırıyorum.”

Uykusu birkaç saniyede dağılıp şaşkınlığı arttığında gülmeden edemedi. Dün belki onlar için en kötü günlerden biri olabilirdi ancak kum saati tersine dönmüştü. Kötüyü gördüklerine göre sıra iyileri görmek için başlayacakları günlerdeydi. Bugün kendi gözünde yeni hayatlarının ilk adımıydı. 

“Sen dün gece ciddiydin.”

Başını onaylar bir şekilde sallayıp üzerindeki yorganı çekiştirdi. Gerçekle ne kadar çok yüzleşirlerse o kadar çabuk kabullenirlerdi. Eninde sonunda bu evi de şirketi de bırakmaları gerekecekti. Geç kalmaya hiç lüzum yoktu. 

“Evet, hadi kalk! Geçenlerde bizimkileri görmek istediğini söylemiştin. Seni aileme takdim etme zamanım çoktan geldi de geçiyor.”

Olayı arka plana atıp anın tadını çıkarmak ikisinin de hoşuna gitmiş olmalıydı ki birlikte topladılar eşyalarını. Kişisel neleri varsa hepsini toparladılar. Soonyoung arabasını da bırakması gerektiği için yakın arkadaşını aradı. 

Mingyu ve Seungkwan kapıya geldiğinde ikisi de halinden memnundu. Sanki yıllardır verdiği savaşı kaybetmemiş gibiydi Soonyoung. Gülümsüyor ve anın tadını çıkarıyordu. Bunu ona yaptıran kendisi olduğu için çok mutluydu Jihoon. 

“Siz baya baya taşınıyorsunuz!”

Birlikte eşyalarını arabaya yükleyip son kez büyük eşyalarla kalan eve baktılar. Burada o kadar çok zamanları geçmişti ki şimdi ona veda ediyorlardı. İkisi de bundan pişman değildi. O kadar çok kötü anı biriktirmişlerdi bu evde her şeyi yenilemek ikisi için de iyi gelecekti. 

Not Alone | SoonhoonWhere stories live. Discover now