09

445 51 10
                                    

Jihoon kalçasında hissettiği ellerle içinde gittikçe artan heyecanı dizginlemesi zor oluyordu. Boynuna sürtünen nefes ile iyice dizginlenmesi imkansızlaşan heyecan onu gittikçe yiyip bitiriyordu. Kollarının arasında uzun süredir ona sevgiyi, acıyı ve tüm o lanet hisleri hissettiren kişi vardı. Onun kucağında anın güzelliğini soluk soluğa çıkarıyordu.

Neden tüm bu heyecana rağmen içini sinsi bir kurt misali inceden inceye kemiren bir endişe vardı? Neden onun kucağında onun elleri tarafından tatmin edilirken güvende hissetmiyordu? Ona sımsıkı bir şekilde sarılıyordu ve bu belki de şimdiye kadar hiç sahip olmadığı bir durumdu ancak yine de bir şekilde karşıdaki kişi Soonyoung olunca hiçbir şeyin garantisini vermiyordu.

Kucağında bulunduğu bedenin ona karşı zevkten başka hiçbir şey hissetmediğini bilmek ona güvence vermiyordu. Hiçbir zaman duygusal olarak onu etkileyememek güvence vermiyordu. Onunla yaşadığı her an kendi için büyük bir anlam kazanırken onun için sıradan bir şey olması hayatının en büyük gerçeğiydi ve hiç de güvence vermiyordu.

Bu yüzden olsa gerek o an yaşadığı şeyden, bulunduğu konumdan rahatsız oldu. Kendini kimsesiz bir çölün ortasında kuyuya atılmış biri gibi hissediyordu. Kurtarılması imkansız. Bu raddeye gelip ona karşı koymadığı veya kendine hakim olmadığı için düşmüştü bu kuyuya. Soonyoung her zaman kartlarını açık oynayan biriydi ve Jihoon kendi kendine kafasının karışmasına izin vermişti.

Artık bulunduğu yerde oturmak da ona sımsıkı sarılmakta aldığı hazı terk etmiş yerini dondurucu bir soğukluk vermişti. Onun dokunuşuyla cayır cayır yanan bedeni yine onun vermeyeceği hisler yüzünden donuyordu. Bu iğrenç bit ironiydi. Kollarını yavaş yavaş çekip kapı koluna dayandı.

"Bunu yapamam."

Kırgınca fısıldadığında bu ana daha fazla devam edemeyeceğini bilerek kolunun altındaki kapıyı açıp tek saniyede indi. Bir şey demesini veya herhangi bir boşluğa fırsat vermeden araçtan inmişti. Aceleyle arabanın diğer tarafını dolandı ve şaşırmışça ona bakan Soonyoung'u görmemek için büyük bir çaba harcayarak çantasını aldı.

"Jihoon."

Onu ilk defa duymamazlıktan geldi çünkü bu gerçekten içinin buza çevrilmiş bir andı ve bundan çok çabuk kurtulmak istiyordu. Avuçladığı çantayla acele eve girdiğinde ne yemek yemeyi ne de duş almayı düşünmedi. Tüm gün onu görmemek adına aç ve pis olmayı tercih etti ve kendini odaya kilitledi.

Üşürcesine titremeye başladığında kendini yorganın altına sıkıca sarmasına rağmen düşünceleri ve hissettikleri yüzünden kendini durduramadı. Onun yan odada öylece durduğunu bile bilmek aklını kaçırtıyordu. Onu her gördüğünde bambaşka bir şey oluyor olsa da Jihoon her seferinde aynı şey ile sarsılıyordu. Habersiz duygularından asla karşılık alamayacak olması onu üzüyordu.

Şimdiye kadar her zaman aynı evin içinde onu görür ve kısa bir sohbet ederse tüm bunların na yetebileceğini düşünmüştü. Sadece arkadaşı olarak yanında bulunmanın bile kendine yeteceğini düşünmüştü. Her zaman bir gölge misali olmuşken işlerin şimdi birden karmakarışık bir hale girmesine dayanamıyordu. Ona dayanamıyordu.

Gösterdiği için boş ilgiye dayanamıyordu.

Sabahın ilk ışıklarında dağılan bünyesine rağmen kalkmayı başardığında başı çatlıyor gibiydi. Duygu durumu ve stresi o kadar içinden çıkılmaz bir hal almıştı ki yavaş yavaş dağılıyordu. Kendisi de bunun farkındaydı ve ne yapabileceğine dair bir çözüm arıyordu. Kendince bir çözüm.

Okula gitmek için odadan çıktığında sakin bir ev görmeyi beklediği söylenemezdi. Soonyoung çoktan gitmişti ve ne ara gittiğine dair hiçbir fikri yoktu. Erken uyandığı için güzel bir duş alıp bir şeyler yemek istedi. Mutfağa girdiğinde tezgahın üzerinde onu bekleyen hazır kahvaltıyı görmeyi beklemiyordu.

Not Alone | SoonhoonWhere stories live. Discover now