Final

471 55 12
                                    

Jihoon araştırmalarının dökümanını onaylayıp başkana gönderdiğinde son seyahatlerinden dolayı halen kendini yorgun hissediyordu. Araştırma kurulu başkanlığına aday olsa da başka bir doçentin başvurusu kendisinden daha kalifiyeli olunca yardımcılığa düşmüştü. 

Buna üzülmüyordu çünkü yaptığı iş halen aynıydı ve bu durumdan memnundu. Araştırma için seyahat etmediği sürece evden çalışıyordu. Sadece arada kurul toplantısı için rektörlük binasında toplanıyorlardı o kadar. 

Geleli birkaç ay olmasına karşılık onları bir süre misafir eden arkadaşının evinden uzatmadan kendi evlerine çıktılar. Soonyoung çok geçmeden bir şirkette düşük pozisyondan işe girmeyi başarmış itinayla çalışıyordu. 

Yazın ortalarına doğru Cole ve sevgilisinin düğünü için gelen Mingyu ve Seungkwan’ı da evlerinde ağırlamışlardı. Her şeyi gerçekten arkalarında bırakıp yepyeni bir düzen kurmuşlardı. Arkalarında iki valiz eşya dışında hiçbir şey getirmemiştiler. 

Bilgisayar başında fazla oturmaktan tutulan boynunu iki yana doğru oynatıp gevşemeye çalıştı. Soonyoung’un gitmesine kısa bir zaman olduğunu bilerek yerinden kalkıp esnedi. Her yeri tutulmuş gibi hissediyordu. 

Geniş pencerelerin olduğu yere gidip perdeyi sonuna kadar açtı. Merkezde tam da caddenin üstünde bir apartmanın ikinci katında kirada oturuyorlardı. Geniş ve aydınlık ev önceki evlerinden tamamen farklıydı. Amerikan tarzı evde ikisi de yeni hayatlarına kucak açmıştı. 

Sabahın ilk ışıkları pencereden içeri vururken işe gitmesi gereken sevgilisini uyandırmak için odaya gitti. Soonyoung çift kişilik koca yatakta yorganla kavga etmiş gibi yatıyordu. Yanı başına gittiğinde gülümsedi. 

“Soonyoung.”

Hırıltıyla karışık ince bir ses çıkardı. Uyurken çok tatlı olduğu düşüncesini atılıp uzun bir süre seyretmek istese de geç kalmasını istemiyordu. 

“Soonyoung.”

Tekrar homurdanarak yüzünü diğer tarafa çevirdi. Kalkmaya hiç niyeti yok gibiydi ancak onu nasıl ürküteceğini biliyordu. 

“Sen bilirsin ben sadece saatin çoktan dokuz olduğunu söylemek istemiştim.”

Biraz kenara çekilip dediğini idrak etmesini bekledi. Sadece birkaç saniye sonra Soonyoung kafasını kaldırdı. 

“Siktir geç kaldım!”

Aceleyle kalktığında gülmemek için kahkahasını yuttu. Soonyoung aceleyle dolaba gidip takım elbisenin kumaş pantolonunu çekip aldı. Tek bacağını geçirirken kendisine baktığında gülmemek için zor tuttu kendini. Bu halini anlamış olacak ki durdu. 

“Saat kaç Jihoon?”

Pantolonu ayağının ucuyla kenara fırlatıp bir adım attı. Bu tehlike çanlarının çalmaya başlaması demekti kendisi için. Kahkahasını durduramadan odanın kapısına doğru kaçsa da arkadan sarılan kollar onu tutup yatağa attı. 

“Benimle oynamamanı kaç defa söyledim sana.”

Kaç defa çiğnemişti bu sözünü. Onlarca hatta yüzlerce kez. Kaçmaması için üzerinde sıkıca duran yüze karşı kıkırdadı. 

“Diğer türlü kalkmıyorsun!”

Yalan söylediğinin kendisi de farkındaydı. Bir süre yüzüne bakıp öylece durdu. Ciddi bir hal aldığında belki de bu sefer yaptığı şakadan o kadar da memnun değildi. 

“Yine sabahladın değil mi? Daha yeni geldin zaten yüzünün haline bak.” 

İki haftalığına üniversitenin başka bir ülkedeki anlaşmalı olduğu üniversiteye araştırma için gitmişlerdi ve bu süre zarfında yoğun çalışmak ve Soonyoung olmadan kalması onu çok etkilemişti. 

Not Alone | SoonhoonWhere stories live. Discover now