13

413 52 39
                                    

Uzun uçak yolculuğundan sonra doğup büyüdüğü topraklara ayak bastığında ait olduğu yere dönmüş gibi hissediyordu kendini. Bu rahatlatıcı bir histi. Sürpriz yapmak içni gizlice geldiğini sadece Seungkwan ve Mingyu’ya söylediğinden olsa gerek annesi bir buçuk sene sonra oğlunu gördüğü için neredeyse şok geçirecekti. 

Günün ilerleyen saatinde sıkıca sarıldığı annesinin kolları arasında olmaktan o kadar memnundu ki kapı çaldığında kim geldiyse geri dönsün istedi. Gerçekten bu günü mü seçmişti? Annesiyle rahat rahat özlem bile gidertmiyordu her kimse. 

“Birini mi bekliyordun?”

Kapı tekrar nazikçe çaldığında annesinin de kimseyi beklememesi ile gelen kişi daha da merak edilesi oldu. Belki babası işten erken çıkmış veya komşulardan biri hatta herhangi başka biri olabilirdi. Annesi ve deli arkadaşları da ihtimaller dahilindeydi. 

“Ben gidip bakayım.”

Rahat olduğu yerden kalkıp kapıya gittiğinde her zamanki hatayı yapıp dürbüne bakma gereği görmeden kapıyı açtı. Karşısında gördüğü kişi herhangi biri olamayacak kadar ona şok geçirtirken bir buçuk senenin özlemi içinde balyoz darbesi gibi belirmişti. 

Siktir! Şık takım elbisesi ve elinde kocaman buket çiçeği ile kocaman gülümseyen Soonyoung sanki onun burada olduğunu biliyormuş gibi bir tavıra bürünmüştü. Gördüğüne hiç şaşırmamıştı bile. Kendisinin aksine. 

“Senin burada ne işin var?”

Kısık çıkan sesiyle gördüğü görüntü karşısında aklından tek geçen soru bu olmuştu. Lanet olsun! Bunun bir hayal olma ihtimalini düşündüğünde daha olası gelmesi tuhaftı ancak o hayal olamayacak kadar gerçekti. Onu görmeyi beklemiyordu. Hazırlıksız yakalanmıştı. Çoktan hayatından çıkıp gittiğine emindi halbuki. 

“Seni görmeye geldim.”

Geldiğinden haberdardı. Onu görmeye gelmişti. Kwon Soonyoung onu görmeye gelmişti. Ne yani? Onu öylesine görmeye mi gelmişti? Hiçbir çıkarı veya faydası olmadan onu öylece, sadece görmeye gelmişti. Bu imkansızdı. 

Telaşlandı. İçini kaplayan korku ve dolup taşan hisleri alarm veriyordu. Onu görmek istemiyordu. Tanrım buna hazır değildi! O iğrenç günden sonra onu görmek istemiyordu. Her şeyi kapatıp temiz bir sayfa açmışken onu istemiyordu. 

“Beni görmeye gelemezsin!”

Dediği şeye hiç bozulmamıştı bile. Annesinin görmemesini ister gibi kapıyı arkasına alarak çektiğinde ikili kapıda öylece dikiliyordu. Lütfen, gitmeliydi! Gitmeli ve geri dönmemeliydi. 

“Uzun zaman oldu Jihoon.”

Yanağına dokunan el ile irkildiğinde tüm bedeniyle ona karşı koymak istese de hisleri ele geçirmiş gibiydi. Yorgun yüzüyle ona içli bakan Soonyoung’u tanıyamıyordu. Karşı koyamadığı için kendine kızarak geri çekilip onun temasından kurtuldu. Bu doğru değildi. 

“Evet, uzun zaman önce her şey sona erdi.”

Onunla arasında olan şeyleri bir kalıba sokmakta zorlanıyordu. Ne diyebilirdi ki? Arkadaşı değildi. Sevgilisi veya sevdiği biri hiç olmamıştı. Ev arkadaşı desen görmesi uzun sürmüştü. Onun için çok iyi bir gölge olmuştu ve şimdi her şey tepe taklak olurcasına  değiştiğinde bile gölge olarak kalmak istedi. 

“Seni özledim.”

Ne? Şu an bu dediğini sesli olarak duyduğuna o kadar kırıldı ki bunu tarif etmesi imkansızdı. Çok uzun süre bunu onun ağzından duymayı bekleyebilecekken şimdi olmayan ihtimaller dünyası ve tertemiz sayfasında kaba, çirkin bir yazı gibi duruyordu. 

Not Alone | SoonhoonWhere stories live. Discover now