14

397 51 19
                                    

Bir yere yetişmek istercesine evden çıktığında Mingyu bıraktığı yerde onu bekliyordu. Araca binip bir kez bile dönüp eve bakmaya cesareti olmadan öylece dondu kaldı. Evden uzaklaşmadan bir şey sormayan Mingyu açılmasını beklemişti sanki. 

Uzun dönüş yolunda yaptığı şeyin gerçekliğini düşünerek kafasını cama yasladığında buna nasıl son verebildiğini kendisi de bilmiyordu. İyi olmuştu. İyi olmuştu değil mi? Bir kez olsun yan yana mutlu olamadığı biri için yorgunluktan ölmek üzereyken uzatmanın manası yoktu. İnceldiği yerden kopmalıydı. 

“Yurtdışına gitmeden önce eşyalarını almak için eve gittiğimizde çok fazla içmişti, boğazına kadar kusmuğa batmıştı ve başında belirdiğimizde ilk söylediği isim senin adındı.”

İçmeye geri mi dönmüştü? Bu kadar ilerledikten sonra en başa dönmüş olması işten bile değildi. Adını söylemesi ile o kadar normal geliyordu ki kendi için. Ne zaman o halde olsa Jihoon büyük bir itinayla onunla ilgilenmişti. 

“Sarhoş kafayla tek sayıkladı şey pişman olduğuydu. Jihoon o gerçekten sana yaptığı şeyden pişman olmuş gibi duruyordu ve ben seni de böyle dağınık gördükten sonra ona yardım etmeden duramadım.”

Demek gittiği ilk zamandan beri yine arkasını birilerini toplamıştı. Bebek gibi sürekli bir bakıcıya ihtiyacı olmasına şaşırmamalıydı. Buna alışmış olmalıydı. 

“Hayatı boyunca babası gibi olmaktan korktuğunu söylediğinde gitmeden önceki son sözlerin onu gerçekten etkilemişti. Onu terk edişin daha da etkilemiş gibiydi. Evin satılığa çıktığını öğrendiğinde ancak kavradı geri dönmeyeceğini.”

Babası gibi acımasız biri olduğunu söylemekte hata etmiş olabilirdi belki. Hatta tek yanlışı bu olabilirdi. Onun zaafından vurmak istemezdi ancak o kadar iğrenç hissetmişti ki kendine hakim olamamıştı. 

“Tüm gücünün bittiğini söylediğinde artık istediği şeyin babasına karşı koymak değil de seni geri kazanmak olduğuna karar verdi. Bunun için babasına boyun eğmeyi bile tercih etti. Babasının isteği üzerine okuldan ayrılıp işleri öğrenmek için yanında çalışmaya başladı.”

Mingyu sandığından daha iyi arkadaş olmuştu onunla ve şimdiye kadar hiçbirinden bahsetmemişti tüm bunların. Yurtdışında olduğu süre boyunca ona haber götürüp götürmediğini merak etmeden duramadı. 

“Seni ziyaretten döndüğümüzde telaşla buluşmak istediğinde seni çoktan kaybettiğini düşünüyordu Bunu hakettiğini düşünerek durdu uzun süre.”

Ona unutmasını söylemişti. Kendisinin unuttuğunu söylemişti. O zaman şu an olduğundan çok daha iyi bir haldeydi. Dönmekte hata etmişti. 

“Yine de sende hiçbir şey değişmediğini fark ettiğimde bunu ona söylemeden yapamadım. Birbirinize deliler gibi aşıksınız ve onun yaptığı hataların acısını çekiyorsunuz. Döndüğünde yüz yüze gelirseniz bunu atlatabileceğinize inandım.”

Biribrlerine deliler gibi aşıklar… Soonyoung’un ona aşık olduğu ihtimalini sevemedi. Her şey bitmişken buna bel bağlayacak kadar aptallaşamazdı. Onun hakkında konuşup girdiği işin iyice çıkılmaz halde olmasına sebep olduğu için kafasını dayadığı camdan ayırıp ona baktı. 

“Mingyu ben çok yoruldum artık. Ona güvenmiyorum. Beni sadece destek olacağım için yanında istediğini düşünmeden edemiyorum. Bunun için çabalıyormuş gibi geliyor. Artık kullanılmak istemiyorum. Onun için iyi bir hayat yaşamasını dilemekten başka bir şey yapamam artık.”

Sözlerinden tatmin olan arkadaşı daha fazla uzatmadan sustu. Geç saatte eve döndüğü için ses çıkarmadan odasına gittiğinde tüm gece gözüne uyku girmeyeceğini biliyordu. Uzun tatilin tamamını onu görmeden veya mesaj almadan geçirdi. Soonyoung istediği gibi hayatından çıkmıştı işte. 

Not Alone | SoonhoonWhere stories live. Discover now