10

424 52 26
                                    

Yurtdışında okumak gibi hayatının fırsatını teklif edildiği günün akşamında durum değerlendirmesi yapmak ister gibi Mingyu ve Seungkwan ile sakin bir yerde oturmaya gitti. Fazlasıyla kararsız ve düşünceliydi. Ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu. 

Gitmeyi çok istediği söylenemezdi çünkü buradaki düzen ve programını bırakıp orada yeni bir düzen oluşturmak zoruna gidiyordu. Soonyoung’u her şeye rağmen bırakmak istemiyordu. Dostlarını ve ailesini bırakmak istemiyordu. Çok zor geliyordu onlardan uzakta olmak. 

“Delirdin mi sen? Bunu düşünmeden kabul etmen gerekiyordu.”

Israrla kabul etmesini isteyen Seungkwan onu çileden çıkarmak üzereydi. Kendisine gelse emindi ki o da kararsız kalacaktı ancak şimdi gitmesi için bir sürü dil döküyordu. Mingyu da ona katılınca işler iyice zor bir hale girdi. 

“Bence de gitmelisin, sonuç olarak bu her şeyden uzaklaşıp yeni bir başlangıç yapman için muhteşem bir fırsat.”

Ancak o yeni bir başlangıç yapmak istemiyordu ki. Masanın üzerine duran zarif kadehi aldığında yarın ki dersleri çok umursamıyordu. Mingyu sanki kırmızı sıvının boğazından geçerken onu rahatlatacağını bilir gibi dolu bir kadeh uzatmıştı ona. 

“Gitmek istemiyorum.”

Düşüncesine karşı çıkmaya hazırlanan arkadaşını Mingyu durdurdu. Bunun durumu daha fazla zora sokacağını biliyordu. Bunu gerçekten istemiyordu ve hayatını ne yönde etkileyeceği umrunda dahi değildi. Burayı ve yaşadığı hayatı bırakmak istemiyordu. 

O kadar emek verip okuduğu ikinci bölümünü yarıda bırakmak istemiyordu. Onu sürekli kıran Soonyoung’u da bırakmak istemiyordu. Büyük bir aptallık ediyordu ve farkındaydı. Bu yola bile bile giriyordu ve daha fazla uzamasını istemedi.

“Bırakın bu konuyu artık, biraz da sizden bahsedelim.”

İkisi de sakince yerine otururken gerildiklerinin farkındaydı. Bardağından kocaman bir yudum alıp gülümsediğinde bu durumu aşırı eğlenceli bulmuştu. Yan yana oturan ikili birbirine bakamıyordu bile.

“Ne demeye çalıştığına dair hiçbir fikrim yok.”

Seungkwan’ın böyle kıvrandığını görmek hoştu ancak planı pimi çekilmiş bombayı ortaya bırakıp kaçmaktı. Eve gitmek ve düşünmekten ağrıyan başını şarap ile rahatlatmak yerine uyku ile rahatlatmak istiyordu. Bardağı bırakıp çantasını aldı. 

“Ben eve gidip dinleneceğim. Siz de öpüştüğünüz gerçeğinden kaçmayı bırakın artık.”

Ağzı açık kalan yakın arkadaşının üzerine atlama potansiyelini bilerek aceleyle yalnız bıraktı onları. Bu gece kesinlikle telefonunu açmayacaktı. Bu yediği halttan sonra imkansıza kafa atmak demekti. 

Eve geldiğinde kapıda tam olan ayakkabı çiftleri sayesinde içeride olduğunu biliyordu ki bu derin bir nefes alıp girmesine sebep oluyordu. Son zamanlarda sıkça karşılaştığı gibi salon ortasında ders çalışırken gördü. 

Sanki bir yabancıya verir gibi soğuk ve küçük bir baş selamı verip odasına geçti. Onu özlediği için mi yoksa içtiği birkaç yudum şarabın etkisi yüzünden kalbi bu kadar hızlı atıyordu bilmiyordu. Sakinleşmesi için oturup bir süre öylece durması gerekti. 

Biraz olsun kendine geldiğinde bir şeyler atıştırmak için odadan çıktı ve salondaki varlığı görmemek için büyük bir çaba harcayarak buzdolabına sığındı. Kendi aldığı şeyler düzenli ve güzel bir şekilde dururken üzerine onun aldığı ve özenle koyduğu şeyler vardı. 

Not Alone | SoonhoonWhere stories live. Discover now