Son Balad

112 16 125
                                    

Dünya nasıl bir canlıyı yitirdiğinde dönmeye devam ediyorsa ülkemiz de bizsiz nefes almaya devam ediyordu. Fakat her şey düşündüğümüzün tam tersi yönünde ilerlemeye başlamıştı, haftasonumuz zehir olmuştu, hepimiz televizyonun başında toplanmıştık. Biz, insanları kurtarmak isteyenlerken kurtarılması gereken kendi ülkemiz olmuştu. Tanrı'nın insanların yanında olup olmadığını onlara karşı olup olmadığını sorgulamaya başlamıştım.

Japon kanallarında Kore'nin içinde bulunduğu kaos ve yanlış politikalarından, dünyayı ve dünya ülkelerini karşılarına almalarından bahsediliyordu. Özellikle Japonya, şuanda Kore'nin tam karşısında durmayı tercih ediyor ve güçlü ulusumuzun yanlış ellerde harcanmasına ramak kala eğer bir işgal gerçekleşirse bundan ne koparabilsem kardır diye düşünüyordu. Biz ise şok üzerine çok yaşıyorduk, Japonya'ya geleli çok olmamıştı altı aya yakın bir süredir buradaydık henüz fakat dünya bizden hızlı dönüyordu.

Başka ülkelerin korkunç saldırılara ve insanlık dışı ve savaş suçu sayılan işkencelere maruz kalmasını önlemek isterken bunun öteki tarafında da aynı kötücül kuvvetler olduğunu gözden kaçırmıştık. Gözden kaçırmaktan ziyade yaşadığımız hayatlar bizi uç noktalarda zorladığından her şeyi aynı anda düşünemezdik, düşünsek bile nolursa olsun mevcut durumlar içerisinde Kore'den kaçmamız gerekiyordu ve kaçtık.

Buraya geldiğimizde ise hiçbir şey planladığımız ya da hayal ettiğimiz gibi olmadı çünkü mental açıdan toparlanamıyorduk, bir gün çok iyi hissediyor öteki gün yerin dibine batıyorduk. En iyi durumda olan, iyi demesek bile, her şeye daha çabuk adaptasyon sağlayan Jin hyung ve Hoseok oluyordu. Jin hyung zaten burada yaşadığından en azından mekanların soyutlanmışlık hissinden uzaktı, Hoseok ise yıllardır zaten kaçak yaşadığı için bu onun için çok yeni bir deneyim sayılmazdı, bizle olmaktan ve yalnız olmadığından mutlu olduğunu her fırsatta söylüyordu.

Ben ise tüm hayallerimi yitirmiştim, tek birinin bile gerçekleşeceğini düşünmüyordum ama bunu kimseye itiraf edemeyecek kadar da inançlıydım, kimseye etki edemezdim herkes zaten oldukça karamsardı. Taehyung, basın ve yayın hakkında Jin hyung'un bulduğu kaynakları yalayıp yutuyor ve şimdiden çok dışarı çıkmamasına rağmen büyük bir fotoğraf arşivi oluşturuyordu kendine. Jungkook'u tıp kitaplarının başından alamıyorduk, yine de hepimiz çok çabalıyor gibi görünsek de içimizde bir yerlerde aniden bir çığlık oluşuyordu ve o gün kendimizi iletişime kapalı hissediyorduk.

Jungkook, kitaplarını bir yerlere fırlatıp "Sanki bi sikime yarayacak tüm bunlar, ben asla doktor olup bir hastahanede insanları iyileştiremeyeceğim, bu boktan yaşamda tıkılı kalacağım" diye isyan ediyordu. Namjoon sevgi ile her şeyin üstesinden geleceğimize dair emindi ve bu duruşunu sergilerken hepimize iyi etki ettiği de bir gerçekti ama onun da özellikle geceleri, balkonda ay ışığında konuştuğumuzda ümitsiz olduğunu görüyordum. Antartika'da bilimle ve insanlık için faydalı uğraşlarla ilgilenemeyecektik, bana "Biz yitirilmişleriz Yoongi"dediğinde onun da aslında içindeki ümitsizliği sakladığını görüyordum.

 Hoseok bile, aramızdaki en enerjik ve pozitif olan olmasına rağmen, Jin hyung ile iş aramaktan vazgeçmişti artık çünkü birkaç kötü deneyimden sonra geri duruyordu bundan. Güçlü durduğumuzu düşünüyorduk, güçlüydük de çünkü hala hayattaydık, nefes alıyorduk ve bu her şey demekti. Artık özgür olmamıza rağmen evden çok çıkmamayı tercih ediyorduk çünkü ödümüz kopuyordu, korku salanların pençelerinin dışına çıkmış olsak bile onların bıraktığı etkinin dışına çıkmak daha fazla zaman ve çaba gerektiriyordu, bir de tedavi gerekiyordu tabii.

 Zihnen yıkılmış vaziyetimiz sürekli gölgede bırakıp açığa çıkartmadığımız bir şey olsa da daima patlak verdiğimiz noktalar oluyordu. Jin hyung ise bizi toparlayan yegane kişiydi, onun da kendi içerisinde çok fazla yüklendiği sorumluluk yüzünden ağır hissettiğine emindim ama bundan şikayetçi olmadığı gibi bizi de sürekli yüreklendiren o'ydu. Aramızdaki buzları da erittik diyebilirdim sanırım, bana daha sıcak davranmaya başlamıştı. Yangınlar içimizden dışarıya sürekli taşmıyordu ama taştığında da beraber tadıyorduk yakıcılığı.

ALWAYS:NOWhere stories live. Discover now