Lotus

110 19 92
                                    

Büyük bir telaş başlamıştı içimizde fakat hiçbirimiz birbirimize yansıtmamaya çabalıyorduk. Bir ay geçmişti, güvenli alanımızdan çıkma vakti gelmişti, yola çıkıp buradan gitmeliydik. Hep beraber evin bahçesinde piknik tarzı bir şey yaparken Jin'den haber gelmişti ve hepimiz bir ayılma yaşamıştık.

Keyifli keyifli yemeğimizi yiyerek sıcaktan kokularını iyice salmış olan otların kokularını içimize çekerken aslında içinde bulunduğumuz vaziyeti anımsamış, bir ay için bile olsa bu evde yaşamaya alışmıştık ve sanki bir kaosun içerisinde değilmişiz gibi davranmıştık fakat yine gelip çatmıştı işte endişeli bir koşuşturmanın vakti.

Akşamımız birden kararmıştı ve sessizliğe gömülmüştük, odalarımıza geçtiğimizde sonraki günün ve ardından getireceklerin endişesi, en çokta birbirimiz için korkumuz içimizi sarmıştı. Uyumam gerektiğini ve yarını güçlü bir şekilde karşılamam gerektiğini biliyordum ama strese ve mide bulantıma engel olamıyordum.

Çamurun içinde yuvarlanırken arasından lekesiz kurtulmaya çalışıyorduk, hayatım boyunca zorluklarla mücadele etmiştim ve yaşam denilen bu boktan yol bana hiçbir zaman kolay çözümler ve tatlı dakikalar sunmamıştı kendiliğinden. Yine de inatla o dakikaları savaşarak elde etmiştim, mücadelemin sonu başarısız da olsa başarılı da olsa kahvemi yudumlamayı bir zafer sayabilirdim.

Fırtınalı bir denizde alabora olursam boğulmadan evvel artık denize kavuştuğumu düşünürdüm, ölümümün bile anlamının kimsenin bilmediği bir efsaneye ev sahipliği yapacağını varsayardım. Her şey kafamdaydı bunu biliyordum, hayat dediğimiz şey de aslında sadece kafamızın içindeydi.

Kafamızda tüm karlar aktan yeşile dönebilirdi, muhteşemdik, insan zihni muhteşem bir şeydi çünkü kilitlerin arkasında sakladıklarıyla bedeninize bile hükmedip soğukkanlı görüntünüzün altında her an bayılacakmışsınız gibi soğuk terler döktürürdü. Fakat yine aynı zihin kendi yerleştirdiği neon tablolarla tüm meraklı bekleyişinizin ve mide ağrınızın geri itilmesini sağlayarak dilinize "Her şeyi halledeceğiz" dedirtirdi.

İşte bu nokta farkındalığınızın güçlü bir biçimde oluştuğu noktaydı, beyniniz ortaya somut bir şeyler koyuyordu ve arkadaysa o somut şeye benzer bir gölge dönüyordu ikisi de birbiriyle bağlantılı fakat bir o kadar da alakasızdı. Mutluyken gülümseyebilirdiniz, mutsuzken de gülümseyebilirdiniz ve aslında içinizden geçirdikleriniz çokça acı verici olabilirdi. Rüzgarı hissetmek ile onu kontrol etmek arasındaki fark inanılmazdı, aklınızı ve yapabileceklerini farketmek ile onu kontrol etmek de aynı inanılmazlığı sağlıyordu.

Muhteşem hissettiren şey bu'ydu işte, beyninizin belki yüzde yüzünü kullanamıyordunuz fakat iradenize hakim olabiliyordunuz. Bu da sizi yenilmez hissettiriyordu, sizi kimse deviremezmiş gibi geliyordu çünkü bir yumrukla yere yıkılsanız bile meydan okuyup kahkahalar atarak kendi kanınız içinde yüzerken karşınızdakini umursamazlıkla kendi durumunuzdan daha kötü bir hale getirebilirdiniz.

Kulaklığın tekini takarsanız bir tarafından müziği duyar diğer tarafta da gerçeklikte neler olduğunu işitirdiniz, ben de işime geldiği gibi tıkıyordum kulaklarımın ikisini de ya da tekini de ama asla kulaklığın diğerini çıkartmıyordum. Çünkü felç geçirdiğimde ve işkence gördüğümde bile müziği duymaya çalışmıştım, bu beni yaşatırdı hem de ölümün kıyısında olsam bile yaşatırdı. Cehenneme düştüğümde alevlere odaklanmak yerine orada bir bahçe varmış gibi hayal ederdim, yüzümü yalayan ateşin rüzgar olduğunu düşlerdim.

Ne kadar delice olursa olsun bunun işe yaradığı çokça durum olurdu, ayakta duramadığınızı hissettiğinizde sizi bu düş gücü ayakta tutardı. Mantık mı? Hayalperestlik mi? Birinden birine sahip olmak "Ben muhteşemim" dedirtirdi insana, peki ya ikisine birden uç noktalarda sahip olursanız? Neler olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Parmak uçlarımda odamdan çıkarak diğer odadaki Taehyung'a göz attım, bir bacağı koltuktan sarkmış şekilde uyuyordu.

ALWAYS:NOWhere stories live. Discover now