Ağlattı Beni

136 19 133
                                    

Bulaşıklardan sonra Hoseok'un odasına gitmiş ve yatağının üzerine bıraktığı analog fotoğraf makinesini almıştım elime. Taehyung'un hayalleri, Taehyung'un düşünceleri ve Taehyung'un objektifi...Savaş muhabiri olabileceğinden bahsediyordu ama çekmekten huzur bulduğu kareler nelerdi acaba? Belki uyuyan bir köpek, sade ama etkili ağaç yaprakları, şehirin telaşı ve yanından hızla geçen kadın...

Ya da ilgisini çekecek modeller, hoşuna giden manzaralar, varlığını farkedemediğimiz değişik açılar, sonsuz kılmak istediği anlar, renklerle oynamalar ve siyah-beyazlar...Fotoğraf makinesini arkama saklayarak bahçeye çıktım, Taehyung ve Jungkook rüzgarlı havada sandalyelerini bahçeye taşımışlardı çünkü ve sadece onlara ait olan bir düşünce dünyasında kaybolmuşlardı.

Taehyung elindeki şişeyi kafasına dikerken Junkook da ona bir şeyler anlatıyordu hevesle, sohbetleri ve neşeleri yağmur sesi gibi geliyordu kulağıma öyle derin ve öyle sonsuz kılmak istediğim... Namjoon biraz uyumak istediğini söylemişti ve Hoseok da ona siesta için tam zamanı olduğunu, güneşin gökte en dik olduğu zamanları uyurarak geçirmenin onu güzelleştireceğini falan söylüyordu. Hoseok ise balkonda bir şeyler yapacağını söylemişti ama kafam tamamen Taehyung'a odaklı olduğu için söyledikleri biraz silikti.

Neden aceleci olduğumu bilmiyordum ama biran önce fotoğraf makinesini ona vermek istiyordum bu yüzden Jungkook ile olan sohbetlerini bitirmelerini bekleyemeden araya girdim. Beklenmeyen bir dalga gibi vurdum konuşmalarına, biraz ani bir giriş yapmış olacaktım ki ikisi de kaşlarını kaldırmış bir biçimde bakıyorlardı bana.

Ardından arkamdaki fotoğraf makinesini çıkartıp "Şey, Hoseok'un aslında bu fotoğraf makinesi ama senin çok sevdiğini bildiğimden ondan rica ettim"dedim, Hoseok ile bu şekilde kararlaştırmıştık, Hoseok'un makineyi Taehyung için satın aldığını söylemeyecektik yoksa asla kabul etmezdi. Aslında ben de çokça konuda gurur yapan biri olduğumdan bunu kabul etmek zor olmuştu ama Taehyung'un yüzünde oluşan gülümseme bırakın kendi gururumu, tüm insanlığın gururunu harcayabileceğim bir etkiye sahipti üzerimde.

Taehyung elime adeta saldırarak makineyi aldığında "O hiç kullanmıyormuş, öyle boşta duracağına Taehyung'un olsun bari de bir işe yarasın dedi"dedim, yalandan nefret ederim, yalan söyleyen insanlardan da nefret ederim fakat çoğunlukla en iyi ben yalan söylerim ve anlamazlar yalanlarımı. Jungkook'un da gözleri fal taşı misali açıldığında Taehyung zıplamaya başlamıştı oradan oraya, Jungkook da onun peşinden minik minik zıplıyordu ve arkasında önünde dolanırken "Hyung senden sonra ben de biraz fotoğraf çekebilirim değil mi?" diyordu.

Taehyung onu onaylarken neşeyle "Yoongi hyung sen var ya sen inanılmaz bir şeysin çok teşekkür ederim"dedi, omuz silkip "Bana ne teşekkür ediyorsun Hoseok'a git teşekkür et asıl"dedim ve o hakikaten de eve girip Hoseok'un yanına gitmişti, tabii ki Jungkook da peşindeydi. Bense bir başıma bahçede kalınca hem bir an için yalnız kaldığıma şaşırmış hem de aptalca bir gülümseme ile baş başa bulmuştum kendimi.

Kendime güvenimi kendi kendime arttırıp artık eski Yoongi'ye veda etmiş ve daha pozitif biri olacağıma söz vermiştim fakat yine de içimde yenemediğim karanlık bir deniz mağarası vardı, Taehyung ise oraya suyun altında olmasına rağmen ve ışığın yoğunluğunun suya girerken doğrultusunu değiştirerek kırılmasına rağmen o mağaraya pırıltılar taşıyordu. Bunu nasıl başardığına dair pek bir fikrim yoktu, yapıyordu işte.

Dürüst olmam gerekirse bu pırıltıyı sadece Taehyung da taşımıyordu üstelik, aydınlatma gücü en fazla olan o'ydu belki ama Jungkook'un da çocuksu bir neşeyle Taehyung'u takip etmesi ya da Hoseok'un alçakgönüllülüğü, Namjoon'un hissettirmemeye çalıştığı yükleri olmasına rağmen gülümsüyor oluşu, tüm bunlar benim deniz mağaramı sonsuz şekilde aydınlatıyordu işte. Hala ışığın değmediği kuytu köşeler vardı, daima da varolacaklardı belki ama yine de varlıklarına minettardım işte.

ALWAYS:NOWhere stories live. Discover now