Sabır

135 19 106
                                    

Şehrin dışına doğru olan, tenha ve boş alana vardığımızda Jin'in arabasının da orada olduğunu görmek hepimizin rahat bir nefes almasına ve herkesin doğrulmasına sebep olmuştu. Ben ise her şeyi siyah-beyaz görüyordum, gerginliğim azalmış değildi bundan sonrasında ne yapacaktık, yakalanmadan her şeyi halletmemiz dışında onları soktuğum bu durumun sorumluluğunu üstlenmem ve korumam gerekirdi.

Bana kızgınlardı, gönüllerini de almam gerekirdi, özellikle Jungkook tek kelime dahi etmemişti. Jin ise Namjoon ile sarılırken ağladıklarının farkındaydık biz de karanlık olmasına rağmen. Bu kavuşma anını atlattıktan sonra Jin bana baktı, gözlerini kıstı ve "Ona güvenmiyorum"dedi, buna alınmam ya da kırılmam gerekirdi belki ama kırılmamıştım da alınmamıştım da. Zaten birbirimizi hiç tanımıyorduk üstelik şimdi bir de onları tüm bunları erkenden yapmaya itmiştim.

Jungkook ilk kez konuşarak "Şimdi bunları konuşmanın ya da sevinç gösterisi yapmanın vakti değil, arabanın peşine düşeceklerdir, biran önce buradan ayrılmamız gerek"dedi, Jin kafasını yavaşça sallarken hep beraber Jin'in arabasına doğru adımladık. Namjoon, ön tarafa Jin'in yanına geçerken ben, Taehyung ve Jungkook da arkaya oturmuştuk. Gerçekten gergin bir hava hakimdi arabaya, Namjoon "Nereye gidiyoruz Jin?"dediğinde Jin "Sizi kimlik ayarlamadan Japonya'ya götüremem ve bu hemen halledebileceğim bir iş değil. Bu yüzden burada güvendiğim bir dostum var, sanırım orada sizi bulamazlar şimdilik en iyi yol bu gibi görünüyor. Bir ay sonra gelebilirim ancak yoksa dikkat çekerim, seninle görüşmelerimizde farklı bir isim kullanmayı başarmış olsam da ortaya çıkması fazla zaman almaz. Bir sonraki gelişimde kimliklerinizi hazırlamış olurum ve Japonya'ya gittikten sonrası kolay"dedi.

Jungkook iç geçirirken Taehyung da fazlasıyla mutsuz görünüyordu, sanırım onların bu gerginliği onu da rahatsız ediyordu daha kötüsü içten içe kendini suçlaması ihtimali vardı ki bunu en kısa zamanda onunla konuşmalıydım. Namjoon "Kimmiş bu dost?"dediğinde Jin "Eski bir dost, çocukluk arkadaşım. İsmi Hoseok"diye cevaplamıştı, Jungkook "Yeterince güvenilir olduğuna ve bizi ele vermeyeceğine emin misin?"diye sormuştu.

Jin ise dikiz aynasından bana bakarak "Ben son derece eminim ama asıl siz emin misiniz?"demişti. Taehyung ise neredeyse patlarmışçasına "Bakın hepinizin stresli olmasını anlıyorum ama Yoongi'ye bu şekilde davranmayın ya da onu böyle ithamlarla boğmayın tamam mı? Onun hassas biri olduğunu biliyorsunuz, o şüphe edeceğimiz son insan bile değil, planı bu kadar erkene çekme sebebi de beni korumaya çalışması"dediğinde Namjoon oflayarak iç geçirmiş ve Jin'e dönüp "Taehyung haklı, bunu sonra konuşalım"demişti.

Ben ise sessizliğimi koruyordum, yaptığım şey yüzünden pişman değildim ya da bana minnettar olmalarını da beklemiyordum ki zaten bu bir takım oyunuydu. Yine de onlar bana karşı biraz olsun yumuşayana kadar iletişimi en az seviyede tutmaya karar vermiştim, yanlış bir şeyler söylemek istemiyordum, birilerini kırmak istemiyordum fakat en çok da Jungkook'un tavrı içimi kemiriyordu. Yaptığım bir delilikti ama zaten koskocaman bir deliliğin içerisinde yaşıyorduk, benim yaptığım mı göze batmıştı yani?

Tam şuan Taehyung'a sarılıp ne olursa olsun başardık demek istiyordum ama bu sadece istemekle kalıyordu tabii. Jungkook "Ya bizi bulurlarsa?"dedi, Namjoon hemen onu "Bu şekilde olumsuz düşünmekle bir yere varamayız hem sen bizim umutlu çocuğumuzsun, işler beklediğimiz gibi gitmedi diye bu kadar kendinizi kaybetmeyin tamam mı? Bunu da halledeceğiz, bir ay boyunca Hoseok ile kalacağız ve bir sorun çıkmadan buradan ayrılacağız"dedi. Alnımı kaşırken çok uykulu olduğumu hissetmiştim, onlar konuşurlarken bir süre sonra Taehyung'un omzunda uyuyakalmıştım.

Gözlerimi açtığımda sağ tarafıma baktım ve Taehyung'un kafasının da benim omzuma düştüğünü ve uyuduğunu görmüştüm. Jungkook da uyuyordu, Jin ile Namjoon ise uyanıklardı fakat konuşmuyorlardı. Ben sessiz kalmaya devam etsem dahi Namjoon uyandığımı anlamış olacaktı ki bana bakıp "Birazdan varacakmışız"dedi ve onu onaylayıp pencereden etrafı izlemeye başladım. Anladığım kadarıyla köy gibi bir yerdeydik, toprak ve bol çakıllı sokak yollardan geçip tek tük evleri de geride bıraktıktan sonra tarlaların da ilerisinde, kavak ağaçlarının etrafını kapladığı bir evin önünde durduk.

ALWAYS:NODove le storie prendono vita. Scoprilo ora