Güven

249 29 77
                                    

Varlık...birinin varlığı...Şimdiye dek yaşamım boyunca yalnızlığı seçmiş ve bunu da daima değerli bir mücevhere sahip olmak gibi görmüştüm. Yalnız vakit geçirmeyi seviyor, yalnız olduğum ve kendimle baş başa olduğum tüm anlarda mutluluğu ve huzuru derinlerime kadar hissediyordum. Fakat yalnız bırakılmak ve işkenceye uğramak, bu psikolojik bir savaştı. Ben iki buçuk yıl boyunca mahkum edilirken, bu mahkumluk bir hücreye kapatılmak değildi. Asıl mahkumluk yalnız bırakılmaktı, benim gibi yalnızlığa aşık birini bile bu denli mahveden bir durumun yalnızlıktan korkan birileri için ne kadar zorlayıcı olduğunu düşünmek tüylerimi ürpertiyordu. Aslında yaşadığım her şey sanki bir başkasının yaşamıymış gibi önüme düşüyordu ve en korktuğum şey koğuştan ayrılıp tekrar o hücreye koyulmaktı, o günlerin geride kaldığına inanmak istiyordum ama aynı mekanizmanın içerisindeydim ve neyin ne olacağını zerre kadar bilmiyordum ve korkularımı da kimseye açık etmek istemiyordum.

Yine de kabuslarım büyük sessizlikler ve dört duvar arasında insansızlıktan oluşuyordu, nefes sesi... Birilerinin nefes alış veriş sesi bile beni o denli rahatlatıyordu ki, uzun süre boyunca koğuştakilerin uyumasını bekliyordum ve uyuduktan sonra onların nefeslerini dinliyordum bu dünyanın en huzur verici şarkısıymış gibi geliyordu bana. Tahammülümüzün olduğu şeyler bir süre sonra tahammülsüzlüğü doğuruyordu, huzur veren şeyler ise daha sonra takıntılara dönüşüyordu. İnsanların neler yaşadığını bilmek imkansızdı, herkes size yalnızca anlatmak istediği kadarını anlatırdı ve her zaman daha fazlası vardı ve değişirdik. Kendimizi bile hayrete düşüren değişimler yaşardık, iki buçuk yıl önce tüm hayatım mahvolmadan önce Yoongi'yi tanıyan kişilere sorarsanız eğer onun yalnızlığa sıkı sıkıya bağlandığını ve etrafında insan olmasını istemediğini ancak böyle huzur bulduğunu bu yüzden herkese soğuk yaklaştığını söylerlerdi. Bunu ben de doğrulardım fakat şimdi her şey değişmişti, şimdi en korktuğum şey olmuştu yalnızlık.

Sürekli etrafımda birileri olsun ve bana güven versin istiyordum ama bu istek "kim olduğunun önemi yok etrafımda biri olsun yeter" anlamında bir istek değildi, aksine kim olduğu en önemli etkendi. Diğer koğuştakilerle bir araya geldiğimiz yemekhaneye ya da bahçeye gitmek istemiyordum, herkesten şüphe duyuyor herkesten uzak durmak istiyordum fakat asla bir başıma olmak istemiyordum. Ya Taehyung, ya Namjoon ya da Jungkook olmalıydı her daim yanımda. Bu öyle bir histi ki, idam sehpasına çıktığımda eğer elimden tutarlarsa o kadar korkmazdım ama eğer tek başıma o sehpaya adımlarsam işte asıl o zaman ölmüş olurdum. Bu travma mıydı yoksa başka bir şey miydi bilmiyorum ama kesinlikle korkutucu bir hal ve takıntı halini almaya başladığından emindim.

Koğuştaki birinci haftamın sonundaydık, o hücreye gitmekten her gün delicesine korkuyordum ve olabildiğince az konuşuyordum, Namjoon sessizlikten hoşlanmayan birine göre fazla sessiz olduğumu söylüyordu ama onları dinlemek beni çok daha iyi hissettiriyordu. Jungkook kahvaltıdan sonra koğuş odamızda hepimize birer kahve yapmıştı, bunu sağlamaları bile benim için o kadar tuhaf bir lütuftu ki kahveye dünyanın en büyülü içeceğiymiş gibi bakıyordum. Haftasonu olduğu için Jungkook çok heyecanlıydı, bugün bahçeye çıkma günüydü ve o bahçe günlerine bayılıyormuş, bunu konuşmalarından öğrenmiştim bugün de bizzat deneyimlemiştim. Sabahtan beri Taehyung'a "Hyung top oynarız değil mi? Zaten genelde kimse top oynamıyor, hepsi yaşlı moruklardan oluşuyor burdakilerin,q azılı suçlular falan da değiller ki top kavgası olmaz bence. Geçen hafta yaşadığımız şey bir istisnaydı, nolur oynayalım hyung"diye ondan top oynayacaklarına dair garanti bir cevap bekliyordu. Taehyung ise yüzünde daima hüzün barındırsa da ona gülümsüyor ve içini rahatlatıcı şeyler söylüyordu en küçük olana.

Jungkook kahvesini içip Taehyung'a dışarıda biraz spor hareketleri yapmaları gerektiğini, ona bahçede aletsiz yapabilecekleri spor hareketleri olduğunu ve kaslarını geliştireceğini hevesle anlatırken Namjoon yanıma gelmişti. Kahvesinden bir yudum olup sessizce "Hepimizin burada olması haksızlık ama en çok bu iki çocuk...Yoongi en çok bu iki çocuğun burada olması haksızlık sırf benimle yakınlar diye, benden başka kimseleri yok diye buradalar. Onları koruyacak bir aileleri olsaydı belki...belki her şey farklı olurdu sırf benim dostum diye-" onun devam etmesini istemedim çünkü Namjoon böyleydi bir hafta içinde onlar hakkında çok fazla şey öğrenmiştim çünkü sohbet etmekten fazla yapabileceğimiz bir şey yoktu. Hoş ben gelen gazete, kalem ve kağıt gibi şeylere karşılık sevinçten aklımı yitirecek gibi oluyordum. Kitaplar da vardı ama içeri giren kitapların da denetlenmesi yapılıyordu elbette yine de öncekinden çok daha iyi hissediyordum, hatta mutlu bile olduğumu söyleyebilirdim. Yine de en sevdiğim şey dördümüzün bir arada oturup sohbetler etmesiydi, hepimizin karakterleri çok farklıydı, bu ise bana keyif vermişti.

ALWAYS:NODonde viven las historias. Descúbrelo ahora