22. Bölüm

11.1K 768 89
                                    

"Aldın değil mi boyaları?" dedi Emel Burak'a büyük bir hevesle. Burak elindeki boyaları yere koydu 'aldım' der gibi. Emel ve bendeki heveslilik Burak'ta yoktu. "Koca okulu tek başınıza nasıl boyayacaksınız Allah aşkınıza?" Boyaların yanına gidip renkleri kontrol ettim. Aynı istediğimiz gibiydi.

"Müdür beyin yanında da deyim deme sakın, zor ikna oldu zaten adam. Aklını bulandırma." dedi Emel Burak'a. Başımı boyalardan kaldırıp güldüm. "Fena mı olacak işte. Daha canlı olur okul. Hem tatildeyiz, yapacak başka bir işin mi var Burak?" Burak teslim olmuş gibi ellerini kaldırdı ve boyaları yeniden eline aldı. "Bahçeye çıkarıyorum bunları o zaman ustalar."

Emel ile Burak'a gülerken havanın sıcaklığından terleyen alnımı elimin tersi ile sildim. "Emel sana özenmeden bir şeyler giy demiştim, bu mu senin özenmediğin halin."

Emel kendini bir güzel süzdü ve etrafında döndü "Bir Emel dişisi her daim güzel olmalıdır." Kıkırdadım "Üzerin boya olunca da göreceğim güzelliğini." Güldü ve fırçaları eline aldı. "Sen sus kıvırcık." Birlikte bahçeye çıkarken Ağustos ayının sıcaklığı altında şimdiden erimeye başlamıştım.

Emel gözlerini güneşe çevirdi "Birazdan Adana'dakiler gibi güneşe silah sıkacağım, bu ne sıcak." Başımı gülerek aşağı yukarı salladım. Emel ve Burak ile bu uzun serüvende çok yakın arkadaş olmuştuk. Özellikle Emel benim için ayrı bir konumdaydı. Acılarımız ortaktı, dertlerimiz birdi. İkimizde asker yolu bekliyorduk. Aklıma Karaca'nın gelmesi ile girişe doğru iç çekerek baktım. Neredeyse bir sene olacaktı onu görmeyeli, çok özlemiştim. Yeniden derin bir iç çekince Emel'in gözleri bana döndü. Yavaş adımlarla yanıma yaklaşıp saçlarımı karıştırdı. "Daldın gittin gene, kaç kilometre ötede acaba şuan aklın kıvırcık?"

Omuzlarımı silkip fırçaları boyaya batırdım. "Seninki neredeyse benimki de orada Emel'cim." Gülümsedi ve o da elindeki fırçayı boyaya batırdı. Açık mavi boyayı duvara büyük bir zevk ile sürerken birkaç öğretmen arkadaşımıza çaktırmadan baktım. Bize yardım etmeyi kabul etmiş, boya yapmaya başlamışlardı.
Birkaç saat sonra herkes yorulup çay molasına geçerken elimdeki fırçayla birlikte birkaç adım geriledim ve okul duvarını büyük bir gururla süzdüm. Henüz bitmemişti fakat gene de harika görünüyordu. Aniden yüzümde hissettiğim boya darbesi ile geriye doğru sendeledim. Emel kahkahalarla yüzüme bakıyordu. Yalandan kaşlarımı çatarak onun yaptığı gibi burnuna boya fırçasını dokundurdum. Gülmesini kesip bana ters ters bakmaya başladığında bu sefer Burak'ın kahkaha sesleri duyuldu.
"Ne yani, şirinler gerçek miymiş?" dediği şeye gülmemek için zor dururken aynı şekilde onunda yüzünü boya yaptım. "O halde sende tembel şirinsin."
Eliyle yüzündeki boyayı yoklayıp kaşlarını çattı. Kimse yüzünün boya olmasından hoşlanmamıştı ama herkes eğleniyordu. "Benden olsa olsa yakışıklı şirin olur bir kere." dedi gerinerek ve elindeki fırçayı tek hamlede Emel'in alnına sürdü. "Değil mi Şirine?"

Emel kaşlarını çatıp alnındaki boyaya dehşetle dokundu "İkinizde bana yürüyorsunuz ama olmaz böyle!" Gülümsedim ve elimdeki fırçayı duvara sürmeye devam ettim.

"Mola vermeyecek misin?" dedi Emel büyük bir yorgunlukla. "Yok siz gidin, iyiyim ben." fırçayı bırakıp elimi beyaz boya kutusuna batırdım. "En sevdiğim yere geldik, bırakıp gidemem." deyip elimi duvara koyup çektim. Çıkan el izime gülümseyerek bakarlarken Emel kafasını iki yana salladı. "Gelirken sana soğuk bir şeyler getiririm." Gülümseyerek başımla onayladım.

El izi çalışmama birkaç dakika daha devam ederken elimin boyasız olan kısmı ile alnımın terini sildim. Hava serinlemeye başlamıştı fakat gene de hala sıcaklığı üzerimden atamamıştım. Urfa'nın sıcağı bir başka oluyordu benim için.

Mendilimin YeşiliWhere stories live. Discover now