¹

125 17 3
                                    

Ellerimi büyük düz gri hırkamın cebine sokup okul kantininde boş masalardan birine ilerledim. Kantindeki sıcak tostların kokusuyla gidip en köşelerde varlığı bile belli olmayan masaların birine varlığı bile belli olmayan ben oturdum. Gözlerimi kantinde gezdirdim.

Gözlerim onu ve güzel gülümsemesini görünce istemsizce gülümsedim. Güneş gibiydi benim için gülüşü. Onun gülümsemesini görerek uyandığım günlerim güzel geçerdi. Eğer o güzel görüntüyü görmediğim zaman eksik hissederdim. Şimdi olduğu gibi...

Baktığı tarafa baktığında yavaşça geri düştü yanaklarıma doğru kıvrılan dudaklarım. Kız arkadaşı ona koşarak geliyordu. Gerçekten yakışıyorlardı. Onun güzel, yumuşacık görünen kızıl saçları, tavşana benzer yüzü, keskin çene hatları, o yapılı şaheser vücudu, içinde kaybolduğum gözleri mükemmeldi. Kız arkadaşı ise uzun kızıl saçları, kedi gözleri gayet güzel bir kızdı. İkisi uyumlulardı.

Belki kendimi bunları düşünerek üzüyorum. Ama hiç bir şey elimde değil.
Onlara baktıkça eski bizi hatırlıyorum. Birbirimize her dakika gülümsediğimiz anları, ders çalışırken çalışmak yerine beni izlemesi, güzel dudakları yüzümde hissederek uyanmam, hasta olduğumda bana çorba yapıp içirmesi, hiç bir gece uyuyamama rağmen sadece onunla olan gecelerde uyuyabilmem.

İlk öpücüğüm, ilk birlikteliğim, ilk sevgilim, beni annemden sonra ilk mutlu eden insan. O benim her şeyde ilkimdi. Ama o olay ikimizinde yollarını ayırmaya sebep oldu.

Ayrılalı 7 ay oldu ben hala atlatamadım. O ise 2 ay sonra yeni birini buldu...

Tam 3 yılı 2 ayda unuttu...

Gözlerimi sarılan ikiliden çekip masaya diktim. 

Bensiz sanki daha mutluydu. Bensiz daha güzel günler geçiriyordu. O yatağına yattığında bensiz daha rahat uyuyordu belkide. O 3 yılım bu hayattaki beni mutlu eden tek şey. Onun ise ailesi, biricik tatlı sevgilisi, güzel bir hayatı vardı, bu onu mutlu etmeye yeterde artardı bile.

Benim en mutlu anlarım o 3 yılın içindeydi. Süreli bir cennet gezisi gibiydi adeta... 

Karanlık boşluğun içindeydim. O geldi. Bana cenneti yaşattı ve süresi dolduğunda gitti.  

Beni önce annem, sonrada o bıraktı karanlığa. Kendi başıma ayakta durmaya çalıştım. Ama karanlık bir bataklık gibi içine çekti beni. 

Başaramadım...

Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı başaramadım. Ayağı kalkmaya çalıştıkça birşey beni geri düşürdü. Dayanamadım. Hala daha dayanamıyorum. Yanlız başıma olduğumu bilmek canımı yakıyor. 

Yanlızlığa ve onsuzluğa dayanamıyorum. 

Her şey benim hatamdı. Yanlızlığım benim hatamdı, onsuzluk benim hatamdı. O bana sunulan bir çeşit mutluluktu. 

En güzelinden...

Ama ben elimle ittim. 

Şimdi karşımda başkasıyla olmasıda benim hatamdı. En büyük hatam...

Gözlerimin onlara baktıkça yandığını hissettim. Alev almıştı sanki. Ağlamak istemiyordum. Artık güçlü olmak istiyordum. Yavaşça ayağı kalkarak sandalyenin bacaklarımla geriye gitmesini sağladım. Gıcırtıyla bir kaç kişi bana döndü. 

O da...

Gözlerimiz birleşince kızardığını tahmin ettiğim mavilerimi ondan çekmedim. Ama o çekti. Ve gülümseyerek yanındakine döndü. Kalbime bir bıçak daha saplandı. Sanki saplanacak yer kalmış gibi.

Herkes önüne dönerken yavaşça yürümeye başladım. Kantinden çıktığımda direkt yukarı sınıfıma çıktım. Telefonumu ve kulaklığımı çıkardım. Kulaklığımı telefonuma takarak en sevdiğim müziklerden bir tanesini açıp kulağıma yerleştirdim. Kollarımı sıranın üstünde birleştirip kafamı üzerine koydum. Gözlerimi boş sınıfta gerdirirken kulağımda çalan şarkı beynimdeki düşünceleri durdurmak yerine dahada arttırıyordu.

Bu bizim şarkımızdı.

Bir gün yıldızların altında birlikte dinlediğim ilk şarkı olduğu için bizim olarak adlandırırdık. Ama artık sadece bana kalmış kırık parçarımı hatırlatan bir şarkı olmuştu.

Zilin çalmasına yakın. Sınıftan içeri giren Yeji'yi gördüm. Bizim sınıftaydı.

Bana doğru gelmesinin sebebini anlamak istemiyordum. Onunla konuşmak isteyeceğim en son şeydi. Ama o gelip önümdeki sıraya bana dönük şekilde oturunca konuşmak istediği anlayıp başımı kollarımın üzerinden kaldırdım ve ellerim hırkamın cebini bulmadan önce şarkıyı durdurup kulaklığımı çıkardım.

Yeji bana gülümseme verirken ben onun yüzüne baktım. Boğazını temizleyip "merhaba Jisung" dedi. Bense çok kısık bir sesle karşılık verdim. Duyduğundan emin bile değildim. Ama duymuştu sanırım.

"Ben şey diyecektim- ımm" tek kaşım havalandı. Bana ne diyebilirdi ki. Genelde kimse konuşmazdı benimle. Yani son yaklaşık 5 ayda.

"Bunu nasıl söylesem bilmiyorum. Kalbinide kırmak istemiyorum ama söylemeliyim diye düşündüm" asla söyleyeceği şeyi merak etmiyordum.

"Bak anlıyorum. Minho'yu hala seviyorsun. Ona karşı duyguların bitmiyor. Ama bize olan bakışların açıkcası beni biraz rahatsız etmiş durumda. Ben tartışma çıkarmadan bu olayı halletmek istiyorum. Minho bilmeden aramızda halledelim diye geldim yanına"

Gözlerimi kucağıma çevirdim. Haklıydı aslında bende sevgilimin eski sevgilisinin bize bakmasından rahatsız olurdum yani. O kızın hiç bir suçu yoktu. Zaten aşırı tatlı masum bir kızdı. Kimseye zararıda yoktu. Tatlılıkla halletmek istemişti sadece. Ne kadar tatlı olabilecekse.

"Özür dilerim" kısık sesim çıktığında ellerini hızlıca iki yana salladı. "Hayır hayır. Özür dileme. Buna gerek yok. Ben sadece söyledim. Özür dilenecek bir şey yapmadın." Gözlerim dolmuştu. Her an ağlayabilirdim.

Canım yanıyordu. Sol tarafımda adeta kıyamet kopıyordu. O kadar kötü hissettim ki kendimi.

"Jisung beni yanlış anlamıyorsun demi" kafam olumsuz anlamda salladım. Yanlış anlamıyordum. Ve hakta veriyordum. "Anlayışın için teşekkürler" dedi ve kalkıp gitti.

Ardından gözyaşlarım birer birer yanaklarımdan süzüldü. En azından ona bakınca onun mutluluğu ile mutlu oluyordum ama şimdi onuda yapamayacaktım. İstesem bile. Çünkü hep onları rahatsız ettiğim hissi dolacaktı.

Ders başlayacaktı. Ve ben hiç dersi dinleyecek durumda değildim. Kafamı yine aynı sıranın üzerinde kollarıma gömüp dolu olan gözlerimi kapattım. Uyusam her açıdan daha iyi olacağını düşündüm. Göz kapaklarımı açık tutamazken sınıfa hocanın girdiğini duydum.

Uyandığımda hala dersteydik. Ama bu sefer fizik hocası değilde matematik hocası vardı. Öğretmenler masasının arkasında ten rengi duvarda duran saate baktığımda son derste olduğumuzu anladım. Zilin çalmasına 5 dakika vardı.

Tekrar kafamı aynı şekilde sıraya koyup beklemeye başladım. Bir anda aklım Yeji'nin sözleriyle dolarken kalbime ağrılar girdi. Çok sevdiğim halde bırakmasaydım. Şuan mutlu bir şekilde onu düşünürken dersi dinliyor olabilirdim. Ama benim hatamdı. Haketmiştim. 

I was alone | MinSungWhere stories live. Discover now