¹⁰

101 16 18
                                    

Elimdeki okuma kitabını bırakıp koltukta uyuyan Felix ve Jisung'a baktım. İkisi de gece burada kalmışlardı. Her ne kadar gitmelerini söylesemde.

Jungkook hyung ve Sehun hyungu karakoldan çağırmışlardı. Tae hyungun ise bir restoranı vardı gitmese olmazdı.

Saat yavaş yavaş yediye gelirken Felix ve Jisung uyanmışlardı. Yarım saat sonra ise hemşirelerden biri kahvaltı getirmişti.

Onu yerken sohbet etmiştik. Beni sürekli güldürmeye çalışmaları çok hoşuma gidiyordu.

Jisung hastane masasını önümden kenara çekerken kapı tıklanmıştı. Açıldığında üçümüz de gözlerimizi oraya diktik. Yeji'yi görmemle gerilmiştim. Dudaklarımı birbirine bastırarak, gülümseyip yatağın ayak ucuna kadar gelişini izledim.

"Merhaba Jisung. Geçmiş olsun." Elindeki kağıt poşedi bir kenara bırakırken diğerleri kantine kahvaltıya ineceklerini söyleyip gitmişti.

"Teşekkür ederim." Dedim gülümsemeye çalışarak. Zordu çünkü aşık olduğum adamın sevgilisine gülümsemek. Aklıma orada Yeji'nin nasıl Minho'ya karşı çıktığı gel bir an. Beni korumuştu.

"Ben onun adına gerçekten çok özür dilerim. Bunu bende beklemiyordum."

"Senin bir suçun yok ki. Özür dileme." Sesim kısık çıkıyordu. Yeji'nin yanındayken bir garip hissediyordum. İçim burkuluyordu. Ağlamak istiyordum o an. Kimseyi umursamadan bağırarak ağlamak. Artık bir köşede herkesten gizli ağlamak bunaltmıştı beni. Kimseden saklamak istemiyordum gözyaşlarımı.

Başka türlü kimse duymuyordu, sessiz haykırışlarımı.

İçim yanıyordu. Yeji'nin iyi niyetini anlıyordum. Canımı çok yakıyordu. Onu gördüğümde her zaman sarıldıklarında gözlerimin doluşunu hatırlıyordum.

Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda benimkilerin dolduğunu görmesi ile yüzü pişman bir ifade aldı. "Çok üzgünüm Jisung. Çok özür dilerim. Ben böyle olacağını tahmin edemedim."

"Özür dilenecek bir şey yapmadın Yeji. Özür dilemekten vazgeç." Kafasını olumlu anlamda salladı. "Şey-" dediği anda kapı tıklatılmıştı. Hemşire içeri küçük bir tebessümle gidiğinde Yeji sözünün devamını getirememişti.

"Merhaba Bay Han. Nasıl oldunuz?" Demişti elindeki serum ile bitmiş olanını değiştirmeye başlarken. "Daha iyiyim. Tahminen bugün kaçta çıkarım?" Hemşireye doğru baktım. Bana bakıp yine tebessüm etti.

"Doktor kanserinizin çok büyük olmadığı ve çok tehlikesi olmadığı söyledi." Yeji ile gözlerimiz kesiştiğinde gözlerindeki şaşkınlığı gördüm. Sanki pişmanlıkta vardı ama neden vardı bilmiyorum.

"Serum bittiğinde biraz dinlendikten sonra çıkış yapanilirsiniz." İşi bittiğinde yine gülümseyip çıktı.

"Ben bilmiyordum. Çok geçmiş olsun. Umarım atlatırsın." Gülümsedim. "Durumum iyi. Yani pek bir şey değil."

Bir şey diyemedi. Demek istedi ama sustu. Uzun süren sessizlikten araladı dudaklarını. "Ben artık gideyim en iyi." Yine acı bir gülümseme sundum ona. "Geçmiş olsun tekrardan" dedi ve odadan çıktı. Dolmuş gözlerimdeki yaşları bıraktım.

Sesli bir şekilde hıçkırarak ağlamaya başladım.

Sürekli düşüncelerim beni boğuyordu. Her anımda kafam istemsizce doluyor. Kalbim sıkışmaya başladı. Nefes almada zorluk çekiyordum ağlarken. Ağladıkça daha da artıyordu hıçkırıklarım durduramıyordum.

Kafam Minho ile dolan anılarımıza gidiyor sonra bir anda ondan zorla koparılışım ve geri geldiğimde sevgilisi ile olan anıları. Hepsi dolduruyor beynimi sırayla. Sanki bir film şeridi gibi.

Ellerimi saçlarıma götürüp çekiştirmeye başladım. Tam o anda girdi Felix'ler içeri. Beni o halde görmeleri ile hızlıca yanıma koştular ellerimi saçlarımdan ayırmaya çalışırken daha çok ağlıyordum. Durduramıyordum bir türlü.

"Koş doktora haber ver koş" Felix Jisung'a seslenirken hiç bir şey duymuyor gibiydim. Herşey bulanıklaşmış sadece kafamdaki film oynatılıyordu.

Jisung odadan çıkmıştı. Felix saçlarımda ki ellerimi çekmeye çalışıyordu. Endişesi hareketlerinden ve yüzünden tamamıyla belli oluyordu.

İçeriye hızla hemşire ile Jisung girerken kimseyi umursamıyordum. Şuan hiçbir şey düşünemiyordum. Kendimi tamamen salmıştım. Benliğimi aklımdaki düşüncelere bırakmış onlar ne diyorsa onu yapıyordum.

Kalbimde kocaman bir sızı vücudumda bir şey hissetmememi sağlıyordu. Sanki kendi mezarımı kendi kalbime gömüyor gibiydim.

Yanlız hissediyordum. Bu beni seven insanlara hakaretti biliyorum ama tamamıyla yanlız hissediyordum. Kendimi bundan asla alıkoyamamıştım. Benim için ne yaparlarsa yapsınlar içindeki o büyük boşluk beni hep oraya çekiyordu. Tek başıma.

Yanıma kimseyi almama müsade etmeden hızla çekiyordu. Aklımı kaçıracak gibiydim. Kendimi bu hastane odasında bu yatakta tanıyamadım.

Bir anlığına başka bir gözden gördün kendimi. Felix ve Jisung beni sabit tutmaya çalışıyor hemşire ile bana iğneyi yapmak için fırsat kolluyordu. Ben ise kendimi baştan sona kaybetmiş gibi hareketliydim. Kollarımı sallıyor, ellerim hiç durmadan kafamda hareket ediyor, parmaklarım ise saçlarımı koparmak istermiş gibi tutuyordu tutamlarımı. Tam kökünden.

Vücudumu istemsizce sallıyor, bacaklarımı alakasız bir şekillde sallıyorum.

Fazlasıyla kaybetmiştim kendimi. Hem aklımda hem kalbimde. Aklımı kaçırmış gibi hareket ediyordum ama kalbimde onu bulmak isterken yavaş adımlarımla kaybolarak yürüyordum. Bedenim ayrılmış gibiydi.

Dışarıdan gören biri bu odanın normal bir hastane odası değilde bir akıl hastanesi odası zannederdi.

Farkında değildim yaptıklarımın. Dudaklarımdan ne dediğimi benim bile bilmediğim mırıltılar çıkıyordu.

Kapıdan giren iki hemşire ile Felix ve Jisung bacaklarımı tutmaya başlamışlardı. İkisi bir iki bacağımı sıkıca tutuyor hareket etmemi engelliyordu.

Gelen erkek hemşireler kollarımı zorla sabitlemişlerdi. Vücudumun hareketleri zorlanmıştı. Kendimi hareket etmeye zorluyordum. Ama dört kişi bir tutulurken bunun zor olduğununda farkındaydım.

Önceden gelmiş olan ve elindeki iğneyi bana yapmakta zorlanan kadın hemşire, hareketlerimin zorla durdurulmasından yararlanıp kolumdan yapmıştı o iğneyi bana.

İğne yapıldıktan sonra bir kaç dakika daha beni tutmuşlardı. Yavaş yavaş bedenimin durulduğunu ve gözlerime bir ağırlık çöktüğünü hissediyordum.

Aklımda dönenler sanki tamamen durmuş gibiydi.

Gözlerim kapanmadan önce son hissettiğim şey Felix'in saçlarımı okşamasıydı.

I was alone | MinSungWhere stories live. Discover now