¹⁶

61 11 0
                                    

ғʟᴀsʜʙᴀᴄᴋ

Karşısında oturan sevgilisine baktı güler yüzle. Kafenin camından dışarıda ki kedileri izlerken ne kadar da tatlı ve güzeldi. Önünde ki cheesecakei büyük bir iştahla yiyor ve kedileri izlemeye sevimli hareketler ile kedilere bakmaya geri dönüyordu.

"Minho bak sarı olan Doongie'ye benziyor. O- havada çarpıştılar gördün mü gördün mü?" Heyecanla Minho'ya döndü. Minho'nun ona duygu dolu baktığını görünce gözlerini hızla kaçırdı. Yanakları ısınıyordu. Utandığını belli etmemek için sahte siniriyle geri sevgilisine döndü. "Yah Minho neden kedilere bakmıyorsun sana bir şey gösteriyordum."

"Onlardan daha sevimli bir şeye bakıyordum. Ayrıca çok da tatlı."

"Ya uf Minho. Hadi kalkalım daha lunaparka gideceğiz." Minho kafa salladı ve yerinden kalkıp kasaya hesabı ödemeye gitti. Ardından Jisung da onun peşinden kalkarak eşyalarını topladı. Minho'nun sandalyenin arkasındaki ceketinide koluna astı.

"Gidebiliriz şimdi." Minho yanına gelerek konuştuğunda Jisung ona gülümsedi ve birlikte dışarı çıkıp sahil boyunca yürümeye başladılar. Sakin bir şekilde yürürken Minho'nun telefonu çalmaya başladı.

"Efendim Minsu?"

"Tamam bekleyin iki dakika geliyoruz." Telefonu kapattığında ona döndüm. "Ne olmuş?"

"Bana gelmişler de kapıda kalmışlar. Ayrılamazlar hayatta." 

"Hadi gidelim o zaman çocuklar beklemesinler  esiyor hava." Minho kafa salladı ve sevgilisinin yanağına öpücük kondurdu. Ardından çokta uzakta olmayan eve yürümeye başladılar.

Minsu ve Minji, kanının önünde ki tek basamaklı merdivene oturmuşlardı. Minji başını Minsu'nun omzuna koymuştu. Abisinin geldiğini görünce ayağı kalkıp arkasını temizlemişti. Minsu da peşinden aynısını yaptı. "Oppa bir gün seni şu evde bulsak şaşırcağım."

"Sus kız. Burası benim evim sizin değil buraya sürekli gelemezsiniz." Minsu kafasını alay eder gibi salladı. Jisung dayanamayıp Minho'nun elinde ki anahtarı alıp eve girmişti. 

"Oppa nasılsın?" Minji Jisung'a karşı söylediğinde ona gülümsedi. "İyiyim Minji daha dün görüşmüştük." 

"Ya sen de bununla takıla takıla böyle oldun ya. Ayrıl bundan öyle konuşalım."Minji triplenerek oturma odasına girdiğinde Minsu arkasından deli o deli  işareti yapmıştı. Hemen onun arkasından Minho gelip tek konulunu beline sarmış ve yanağını öpmüştü.

Jisung da buna erirken Minho burnunu Jisung'un boynuna yasladı. "Kovalım şunları ya biz keyfimize bakalım."

"Minji'ye söz vermiştim birlikte kurabiye yapacaktık."

"Puff" Geri çekildi Minho. "Üzerimi değiştirip geliyorum."

"Minji hadi kurabiye yapalum mutfağa gel." Han Jisung ellerini yıkayıp mutfağa geçti. O malzemeleri çıkarırken Minji mutfağa gelmişti.

Birlikte kurabiye yaparken birbirleri ile  şakalaşıp gülüşüyorlardı. Minho ise erkek kardeşi ile playstation oynuyordu. Jisung yine aynısını hissetti. Minho'nun kardeşleri ile arasında ki küçük yaş farkına baklamadan sanki evlenmişlerde Minji ve Minsu onların çocuklarıydı.

Acaba ilerde Minho ile evlenirler miydi?

Ayrılmazdı onlar değil mi?

ғʟᴀsʜʙᴀᴄᴋ ᴇɴᴅ

ғʟᴀsʜʙᴀᴄᴋ (Ayrıldıkları zaman)

Minho kaçıncı kez arıyordu bilmiyordu. Önünde ki mektuba bakarak ağlıyordu. İnanmamak için direndi. Sevgilisi telefona bakıp şaka olduğunu söyleyecekti ve Minho ona tatlı bir şekilde kızıp tekrar sarılarak uyuyacaklardı.

Onun el yazısı değil mi diye her harfini kontrol etmişti ama oydu işte. Gözyaşları daha da artarken sevdiği nerede bilmiyordu. Bilseydi içinde ki nefret oluşmaya başlar mıydı?

Jisung arabada geçirdiği süre boyunca ağladı. Minho'sunu bırakmak istemiyordu. Neden mutlu olamamışlardı ki.

"Yeter ağlama. Senin çirkin suratını ağlarken görmek büyük bir eziyet."

Karşısında ki adam ona nefretle konuştuğunda Jisung kafasını yerden kaldırmadı. Havaalanına geldiklerinde daha da ağlamaya başladı. Kore den, sevdiklerinden ayrılmak istemiyordu. Minho'nun onu terk ettiğinine inanmasını asla istemiyordu.

Malezya'ya gidecekleri uçağa ilerlerken her bir adımda daha da şiddetleniyordu ağlaması.

"Bay Han uçak on beş dakika sonra kalkacaktık." Bir adam yanlarına gelip konuştuğunda Jisung ağlamaktan kızarmış gözlerini nefretle yanında ki adama dikti.

Ona baba diyemezdi çünkü hiçbir şekilde bir baba figürüne uyamazdı. Bu adamdı onun için.

Malezya'ya vardıklarında bir arama Havaalanının önünden onları alıp lüks bir eve getirmişti. "Telefonunu ver. Kore'den kimse ile iletişime geçmeyeceksin. Başka bir şeyle geçmeyede çalışmayacaktın anladın mı beni? Küçük kafan basmıyor da. Dışarı çıkman tamamen yasak sadece benim iznimde benim korumalarımla. Sakına sakın kaçmaya çalışma. Her nereye kaçarsan kaç tüm dünyayı didik didik arar seni bulurum. Acılı bir ölümle uğurlarız. Şimdi odana çık gözüm görmesin seni. Yemekleri de benden ayrı yiyeceksin."

Ardından iki buçuk ay boyunca her gün aynı geçti ev de yemek ye odana git canı sıkılırsa baban(!) dövsün. Sadece bazı günler dışarı çıkabilmişti. Minho'yu çok özlemişti. Acaba o da özlemiş midir? Özlediğine inanıyorum.

O adam onu bir iş için getirmişti. Çünkü para delisiydi ve o işe sadece Jisung girebilirdi. Jisung her gün yediği dayaklar yüzünden yeteneğini göstermemişti. Zaten göstermek te istemiyordu.

Babası o günden sonra onu üç katı daha fazla dövmüştü. Tam bir hafta ağır dayaklar yedi ve babasının son gün cümlesi şu oldu:

"Şu ucubeyi aldığımız yere geri atın. Bir daha asla gözüm görmesin işe yaramaz velet."

Ardından adamları onu uçakla tekrar Kore'ye bıraktılar. Jisung'un ilk gittiği yer ise çok sevdiği Sehun hyungunun kapısıydı.

ғʟᴀsʜʙᴀᴄᴋ ᴇɴᴅ

I was alone | MinSungWhere stories live. Discover now