18- TESBİH

56.4K 5K 3.8K
                                    

Eve geldiğimde Kürşat'ın odalardan birinde olmadığını bilmek garip hissettirmişti. Sanki sokaktan bulduğum bir yaralı bir hayvandı ve onu iyileştirip sokaklara geri salmışım gibi hissediyordum.

İşten gelirken onu kahvehanede görememiştim, neredeydi bilmiyordum.

Gelir gelmez duş alıp, sobanın başında biraz oturdum. Babamın sigarasını sararken aklıma Kürşat geldi, daha sonra da dün gece söylediği şeyler.

Tesbihini kaybettiğini söylemişti, şimdi en sevdiği tesbihi olduğu için bir de buna kin tutabilirdi o manyak. Bu yüzden babamın sigarasını tabakanın içine koyup ayağa kalktım. Odama giderken annemin mutfakta kardeşlerim ile azarlar tonda konuştuğunu gördüm. Her zaman ki halleriydi.

Odaya geçtiğim anda Kürşat'ın yattığı tarafa ilerledim ve çömelip elimle halının üzerini taradım. Göz yoran bir halı deseni olduğu için belki gözünden kaçmış olabilirdi. Sıra sıra dizilmiş döşeklerin en altına da bakıp halıya elimi sürüp onun yattığı yere ilerledim.

En sonunda yastığının kenarına geldiğimde elime değen sertlik ile kaşlarım çatıldı. Yastığı elimle itip yere baktığımda Kehribar rengi tesbihi gördüm. Çatılı kaşlarım ile tesbihi elime alıp avucumun içine koydum.

"Amına koduğum gözünün önünde ki şeyi görmüyor." diye mırıldandım kendi kendime. Sanki karnından değil de gözünden bıçaklanmıştı. İnsan önünde ki tesbihi nasıl görmezdi ki?

Sıkıntılı bir nefes alıp yerden destek alarak ayağa kalktım ve odadan çıktım. Dış kapıya ilerleyip ayakkabımı giyindim ve hırkamı üzerime aldım. Eğer mahalledeyse ona tesbihini şimdi verirdim, değilse de artık ne zaman tek görürsem.

Dış kapıyı açıp dışarı çıktığımda mahallede ki çocukların bağırtılarını duydum. Hepsi oyun oynuyordu ve çoğunluk erkekti. Kızlar ise bu soğukta kovalamaca oynuyordu.

Hırkamın önünü kapatıp bakışlarımı kahvehaneye çevirdim. Fazla aramama gerek kalmadan Kürşat'ı görmüştüm bile. Her zaman oturduğu masada çay içiyordu. Elinde başka, siyah bir tesbih vardı.

Ellerimi hırkanın cebine koyup kahvehaneye doğru birkaç adım attım. Kürşat beni fark ettiğinde ise adımlarımı durdurdum. Zaten kahvehaneye gidip direkt veremezdim tesbihi.

Bakışlarımız birleştiğinde yerinde kıpırdandı. Tesbihi cebimden çıkarıp yere doğru tuttum, bakışları birkaç saniye ona koysa da ardından yeniden gözlerime çevirdi. Kafamla ara sokağı gösterdiğimde 'ne diyorsun' anlamında kafasını iki yana salladı. Kaşlarım çatıldı ve bir daha gösterdim kimsenin olmadığı sokağı.

Şimdi ne kaş göz yapıyorsun kavgası çıkarsa hiç şaşırmazdım. Aptal mıydı bu oğlan?

Sinirli sinirli yüzüne bakarken onun dudakları kıvrılacak gibi oldu ama ardından tesbihli elinin baş parmağını dudağının kenarına götürüp orayı kaşıdı. O sırada yanını gösterdi, buraya gel demek istiyordu.

Kaşlarım daha çok çatılırken o bu sefer daha büyük ciddiyetle çenesinin ucuyla yanını gösterdi ve vücudunu dikleştirdi. Kendisi kaşınıyordu resmen.

Onun dediğini yapıp kahvehaneye, daha doğrusu onun yanına ilerledim. Tabi dışarıda oturan amcalar ben onun yanına ilerledikçe sohbetlerini durdurup endişe ile bana bakmaya başlamıştı. Sanırım yine kavga edeceğimizi düşünüyorlardı.

Tam Kürşat'ın yanına gittiğimde ayağı ile önünde ki sandalyeyi geriye itti ve geriye yaslanıp tesbihini çevirmeye devam etti. Masanın önüne gidip elimde ki tesbihi ona uzattım. Şaşırır gibi tesbihe baktı, ardından eline aldı.

"Eyvallah kardeş." dediğinde afalladım, daha doğrusu bizi endişe ile izleyen herkes afallamıştı.

"Otur," dedi ben hâlâ ona şok ile bakarken. "Bir çay iç."

Ben hâlâ alık alık suratına bakıyordum. Ne oluyordu ulan?

Cümlesini bitirdiğinde getirdiğim tesbihi eline alıp diğerini masaya bıraktı. Benim hâlâ ayakta dikildiğimi görünce ise gözleriyle az önce itelediği sandalyeyi gösterdi. Mahalleliye çaktırmadan.

Yutkundum, kahvehanede bizi izleyen insanlara kaçamak bir bakış atıp daha fazla ayakta dikilmeden sandalyenin yaslanma yerinden tutup biraz daha geriye çektim ve oturdum.

"Kemal, bize iki çay getir." dedi Kürşat omzunun üstünden arkaya bakıp. Kemal denilen genç şok olmuş bakışlarını düzeltip kafasını sallayıp elinde ki boş tepsi ile içeri gitti.

"Reis bu çocukla barışmış mı?" karşı masadakiler fısıldaşıp konuşuyordu ama duyuyordum.

"Vay amına koyayım Kürt çocuk ile oturuyor."

"Noluyoruz amına koyayım." bu genç bir sesti. Ben hepsine tek tek baksam da Kürşat sadece önüne bakıyordu.

Kemal denilen çocuk çayları getirip önümüze koydu. Çocuk tepsiyi geri çekip gidecekken Kürşat iri ellerini tepsiye uzatıp içinden bir tane küp şeker aldı.

"Eyvallah koçum." dedi yüzüne bakmadan, şekeri benim çay tabağıma koydu.

"Benim şekerli içmediğimi bildikleri için şeker bırakmıyorlar." diye açıklama yapmayı da ihmal etmedi.

"Ne yapıyorsun lan? Ne bu şimdi?" diye sordum istemsizce. Bana aldırmadan çayından bir yudum aldı ve geri masaya bıraktı.

"Bir şey yapmıyorum, çay içiyorum Caner." dedi önüne bakıp.

Bir eliyle tesbihin bir ucunu tutarken diğeri ile boncuklarını çeviriyordu. Millet daha fazla garip garip bakmasın diye ben de ona ayak uydurup şekerimi çayın içine koydum. Çayımdan bir yudum aldım.

Bir süre sonra herkes yavaş yavaş önüne dönmüştü ama hâlâ bizim hakkımızda konuştuklarını biliyordum.

"Tesbihin yastığının altındaydı, körsün sen sanırım." diye mırıldandım. Dudaklarının kenarı kıvrıldı.

"O kadar yakınımda olacağını hiç düşünmemiştim."

"Biraz etrafına baksaydın bulurdun." dedim çayımdan bir yudum daha alırken. Kürşat o sırada cebinden sigara paketi çıkarıp masaya koydu. Sigarayı çıkarıp dudaklarının arasına aldı ve masanın üzerinde duran çakmak ile yaktı. Bakışlarımı top oynayan çocuklara çevirdim.

"Buldum." sessizlikten sonra konuşunca bakışlarımı ona çevirdim. Ama o bana bakmak yerine önüne bakıyordu, gözleri dalmıştı. Ama rahatsız olmuş bir ifadeyle bakıyordu sanki.

Kaşlarım çatılsa da bir şey demedim. Bir süre öylece oturduk, daha sonra ise annem kapıya çıktığında beni aradığını anlamıştım. Çayımın son yudumunu da içip ayağa kalktım.

Elimi cebime atmıştım ki birden Kürşat iri, yüzüklü eliyle bileğimi tuttu. Gözümü ona çevirdim, kaşları çatık duruyordu.

"Afiyet olsun, hadi." dedi sertçe.

Normalde olsa kabul etmezdim ama kahvede oturan millet yine bize dikkat kesilmişti. Bu yüzden kafamı salladım, elimi cebimden çıkardım onda kendini geri çekti.

Kahvehaneden çıkıp eve ilerlerken arkamdan baktığını biliyordum. Ben ise düşündükçe daha çok şaşırıyordum.

MEMLEKETSİZ Where stories live. Discover now