37- REİS BABA

59.3K 4.8K 1.4K
                                    

Dükkana geldiğim ilk andan beri esnaflar ile sohbet edip, dükkanın içinde oturuyordum. Patronun dediğine göre bugün hiç iş yoktu, şanssız mı geldim bilmiyordum. Ama iş yok diye patron bile sevinmişti çünkü Yavuz bizden saatler sonra dükkana gelmişti. Eğer o gelmeseydi kendisi benimle beraber yük taşımak zorunda kalacaktı.

O geldiğinde ise şaşırmıştım, çünkü geçen gün mahallede dikkatli dikkatli baktığım esmer oğlan, Yavuz'du.

"Çay içiyor musun birader?" diye sordu Yavuz, sert dursa bile diğer yandan da kanı sıcaktı.

"Valla sabahtan beri altı tane içtim ama bir tane daha içerim." dedim gülerek, dudağının kenarı kıvrıldı ve çaydanlığı alıp iki bardağa çayı doldurdu.

İstemeden onun tüm hareketini izliyordum, Kürşat'ın ondan neden bu kadar nefret ettiğini merak ediyordum. Tabi yüzüne bakınca iyi mi kötü mü anlaşılmazdı elbette ama kendimi de engelleyemiyordum.

"Sizin evde kaçak çay vardır, yarın getirde karıştıralım." işten dolayı nasır tutmuş, kemikli elleriyle çayı getirip bana uzattı.

"Getiririm, öyle daha iyi olur... Eyvallah." çayı aldığımda o da yanımdaki tabureye oturdu.

"Mahalleli daha sizin üstünüze geliyor mu?" diye sordu, öyle bir duruşu vardı ki sanki adam doğarken ebesiyle bile kavga etmişti. Kavgaya hazır görünüyordu.

"Yok, daha iyiler." güldü ama alay dolu bir gülümsemeydi.

"Kürşat ile yakın olduğunda hepsinin kini geçti zaten." konuyu kendisi açtığı için rahatlamıştım. Neden düşman olduklarını bir türlü soramamıştım çünkü.

"Mahallede herkesi onunla konuşurken görüyorum ama sizin ikinizi bir arada görmedim hiç. Kürşat'da seni pek sevmiyor gibi..." dediğimde çayından bir yudum aldı ve önüne bakarken sırıttı. Ne için güldüğünü anlayamamıştım.

"Sevmez tabi." dedi, "Korkak orospu çocuğu."

Kaşlarım çatıldı, ona böyle dediği için sebepsizce sinirlendim.

"Hayırdır?" ses tonum nasıl çıkmıştı bilmiyordum ama yan yan bana baktı. İfademi düzeltmeye çalıştım, yeniden önüne döndü.

"Kürşat'ın nasıl biri olduğunu bilmiyorsun." dedi bu sefer. Onu çok iyi tanıyorum diyemezdim zaten çünkü kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

"Nasıl biri? Ne geçti aranızda?"

"Babam..." dedi, ifadesi değişti, alaylı gülüşüne son verdi. "Onun yüzünden başına bela aldı."

"Nasıl?" böyle bir şeyi beklemiyordum. Ama daha sonra geçen gün kavga eden iki çocuğun arasında dönen mevzuyu ve daha sonra o çocuklardan birini Yavuz ile konuşurken gördüğümü hatırladım.

"O Reis baba denilen herif, Kürşat'ın babası aşırı katı bir adamdır. Mahalleli onun çok iyi biri olduğunu düşünür ama öyle değil. Sabahları namaz kılar, akşamları insanların hayatını mahveder. Milliyetçi kimliğinin arkasına sığınıp, her boku yapar." konuşurken diğer yandan da dışarıda diğer esnaflar ile oturan patrona bakıyordu. Onun duymasından çekiniyor gibiydi. Sesimi çıkarmadan devam etmesini bekledim.

"Babam bunun farkında olmasına rağmen ekmek parası diye onların işini görüyordu. Ama aylar önce bir olay oldu. Kürşat, babasının 'çok önemli bir iş' dediği o işi mahvetti, sinir hastası bir manyak olduğu için. Tabi babası işi kim mahvederse mahvetsin, affetmezdi." çayını içmeyi bırakıp kenara koydu. Vücudunu dikleştirdi.

"Kürşat kimseden korkmaz, öleceğini bilse bile herkese diklenir, karşı çıkar. Ama babasından öyle bir korkuyor ki..." dedi sırıtarak. Sinirli bir gülümseme gibiydi. Bakışlarını bana çevirdi.

"Korktuğu için suçu babamın başına yıktı." dedi ardından. "Adamları susuyor, babam da susuyor. Sadece ben bu yaptığı için ona karşı çıkıyorum, mahallede belki de ona karşı çıkan tek insan benim. Bu yüzden beni haklı olarak sevmez."

Anlattıkları ile şoka uğramıştım, bunları ilk geldiğimizde anlatsaydı bu kadar afallamazdım ama son gördüğüm Kürşat ile bu anlattığı Kürşat arasında dağlar kadar fark vardı.

"Peki," dedim kendimi toparlayınca. "Bana güvenip nasıl bu kadar şeyi anlattın? Ya yalan söylüyorsan?"

"Sana güvenmiyorum," dedi direkt. "Ona anlatacağını bildiğimden anlattım. Ya da en azından nasıl biri olduğunu öğrenip ona göre konuşursun diye. Çünkü kötü biri değilsin, senin de böyle yanmanı istemem."

"Bana bir şey yapamaz, onunla alakam yok." dedim bakışlarımı ondan çekip çay bardağına dikerken. Anlattığı şeyler beni rahatsız etmişti.

"O kadar emin olma." dedi sadece, ardından patron kendisine seslenince ayağa kalktı. Kendinden emin konuşuyordu, söylediği şeylerin yalan olduğunu hissetmemiştim.

Çay bardağını kenara bırakıp ben de ayağa kalktım. Dışarı çıkıp onlardan biraz uzakta durdum. Onların sesleri kulağıma ilişiyordu ama aldırmadım.

Bir sigara çıkarıp yaktım, o sırada sokağın girişine baktığımda Kürşat'ın orada olduğunu gördüm. Önünde biri vardı ve onunla sinirli sinirli konuşuyordu. Saniyeler sonra tesbihli eliyle ensesinden tuttu ve kenara itti. Kumral genç kafasını eğip yanından koşar adım yanından ayrıldı.

Kürşat'ın sinirli bakışları beni buldu, beni burada gördüğü için sinirlenmişti. Yavuz'un anlattığı şeyler kafamda dönerken ona aynı bakışlarımı yönlendirdim.

Gözlerini benden zorla ayırarak bedenini diğer tarafa çevirdi ve yanında gezen iki kişiyle beraber diğer sokağa girdiler.

Bu yüzden mi beni buraya göndermek istememişti?

MEMLEKETSİZ Where stories live. Discover now