27- DUYGUSAL KARMAŞA

62.6K 5.2K 1.9K
                                    

Mahalleye yaklaştığımda içimde garip bir sıkıntı oluştu. Kimseye gözükmeden, daha doğrusu Kürşat'a görünmeden direkt eve gitmek istiyordum.

Artık onun gözleri bana her dediğinde rahatsız hissediyordum. Garip geliyordu, belki yanlış düşünüyordum başka bir şey vardı bilmiyordum ama rahatsız ediyordu bu hissiyat beni.

Ne zaman onu, o hallerini düşünsem iştahım kaçıyordu. Karnıma sancı giriyordu, soğuk ve sıcak karışıp vücuduma akın ediyormuş gibi hissediyordum.

Sigaramdan bir duman çekip mahallenin girişinde ki telefoncunun önünde durdum. Şimdi alamazdım bir telefon ama ortalama fiyatları öğrensem iyi olacaktı. Sadece kendime değil, eve de bir telefon bırakmam lazımdı. Bir sorun olduğunda direkt arasınlar diye. Annem ve babam kullanamazdı ama kardeşlerim anlardı bu işlerden.

Dükkanın içi boştu, adam muhtemelen ya içeride ki ara bölümdeydi ya da bir yere gitmişti. Mahalleye güvendikleri için kapıyı pencereyi açık bırakıp gidiyorlardı. Bitmiş olan sigarayı yere atıp ayakkabımın ucu ile ezdim.

"Telefon mu alacaksın?" aniden onun sesini arkamdan geldiğinde vücudum kasıldı. Başımdan aşağı kaynar sular aktarılmış gibi hissettim.

Tesbihinin boncuk seslerini duyuyordum. Hemen yanımdaydı, gözlerinin üzerimde olduğunu da biliyordum.

"Şimdi değil." diye mırıldandım. Ona bakmamak için büyük bir çaba gösteriyordum.

"İstersen bunu da taksit yaptırırım. Telefon lazım oluyor her alanda." dedi, derin bir nefes aldım.

"Gerek yok." dedim sadece, daha fazla konuşmasın istiyordum.

"Yine sen ödersin, taksit ayını uzatmak için yardım ederim sadece." sinirle bakışlarımı ona çevirdim.

"Sana ne oğlum? Karışma."  kaşları çatıldı.

"Kudurma yine." tesbihini çevirmeyi bırakmıştı. İki gündür hiç karşılaşmadığımız için yüzünü görmek değişik hissettirmişti.

"İyilik yaramıyor sana galiba, sürekli bir atar gider." diye ekledi sinirle.

"Sen de sürekli karşıma çıkma." çatık kaşlarımla konuştuğumda bakışlarında ki ani duygu değişimini gördüm. Beklemiyordu, üzülmüş gibiydi.

"Rahatsız mı oluyorsun?" diye sordu sessizliğin ardından.

"Kürşat," dedim ciddiyetle. "Seninle hiçbir yakınlığımız yok, kendi arkadaşlarınla, sevdiğin kişiler ile..." diye imalı imalı konuştum. "Böyle konuş, gez, atış. Beni ilgilendirmiyor. Ama ben rahatsız oluyorum, çıkma karşıma."

Öylece yüzüme baktı, beklemiyor gibiydi bunu.

Kafasını aşağı yukarı sallayıp sağa doğru çevirdi. Birkaç saniye öyle durduktan sonra yeniden bana döndü. Sinirli bakmaya çalışıyordu.

"Tamam, merak etme. Çıkmam karşına bir daha."

Hiçbir şey söylemeden yüzüne baktım, o ise bir daha gözlerimin içine bakmadan kafasını eğip tesbihini sallayarak mahallenin yukarısına doğru ilerledi.

O gittiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Kalbini mi kırmıştım, yanlış mı anlamıştım bilmiyorum ama bu düşünceler aklımdayken onunla normal bir şekilde konuşamazdım işte.

Elimi kotumun cebine koyup mahallenin içine ilerledim. Buraya geldiğimden beri yaşadığım en garip duygu durumu bu olabilirdi işte.

O sırada karşıdan ellerinde poşetler ile gelen Müzeyyen'i gördüm. Siyah bir eşarp takmıştı, üstünde ise günlük bir elbise vardı. Yüzünde ise eksik etmediği o gülümseme.

Bakışlarımız birleştiğinde bana gülümsedi, ona gülümsemek bile içimden gelmiyordu. Ufak bir kafa selamı verip göz temasını tamamen kestim. Yanından geçip giderken şaşkın bakışlarını gördüm ama umursamadım.

Ellerim cebimde kahveyi geçtikten sonra kapının önüne vardım. Kardeşlerim dışarı oyun oynamak için çıkarken ben içeri girdim. Annem seslense de cevap vermeden tuvalete ilerledim.

Ses çıkaran tuvalete kapısını açıp lavaboya ilerledim. Musluğu açtım ve soğuk suyu umursamadan avuçlarımın içine bir dolu su doldurup yüzüme çarptım. Kalbim ağzımda atıyordu.

"Saçma sapan şeyler düşünme Caner, öyle bir şey yok." diye mırıldandım.

Ama beynim bunun tam tersini haykırıyordu.

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin