Yemeği hiç konuşmadan yiyip kalmıştık çünkü Kürşat bana 'tavır mı yapıyorsun?' deyip kendisi saatlerdir tavır yapıyordu.
Geçen gün geldiğimiz o araziye park etmişti arabayı ve bir de gelmeden iki tane içki almıştı. Nöbetçi tekel bayii mi olurdu ya? Kürşat'ın tanıdığı yerlerde oluyormuş işte.
İkimizde arabanın arka koltuğunda oturmuştuk, ben sırtımı kapıya yaslamışken o da kendi tarafında ki kapıya yaslamıştı. Ve birasını yudumlarken diğer yandan telefonuna bakıyordu.
İlk başta ne kadar dayanabilir diye test etmek amaçlı hiçbir şey söylememiştim ama zaman geçtikçe yüzüme bile bakmadan telefonu ilgilenmesi sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Hayır eve dönmek istesem tavır alıyorsun diyecekti, tamam alıyordum ama bunu en yakın arkadaşım yapsa ona da aynı tepkiyi verirdim.
"Dışarı çıkıp biraz hava alacağım, bunaldım." dedim, cidden çıkmak istiyordum. Dışarda duran ağaçları izlemek içki içen bir ülkücü bıyıklı adamı izlemekten daha zevkliydi.
"Hayır, soğuk dışarısı." dedi yüzüme bile bakmadan.
"İzin almadım, çıkıyorum dedim." iyice bana emirler vermeye, üzerimde hakimiyet kurmaya başlamıştı. Kafasını kaldırıp bana baktı, ona aldırmadan arkamı döndüm ve kapıyı açtım.
Soğuk havadan dolayı vücudum kasıldı ama umursamadan dışarı çıkmak için bir hamle yaptım. Tabi o sırada hırkamın kapşonundan çekilmem ile bu hamlem etkisiz hale getirilmişti.
Kürşat üzerime eğilip yarı açık olan kapıyı büyük bir gürültü ile kapattığında hırkamı düzeltip ona döndüm. Aşırı derece yakınımda duruyordu ve içki kokusunu net alabiliyordum.
"Hasta olursun, niye kuduruyorsun sen yine lan?"
"Sıkıldım amına koyayım." dedim biraz geri çekilip.
"Kendin kaşınıyorsun, deli ediyorsun beni." hâlâ siniri geçmemişti şerefsizin.
"Özür bile diledim, kendime küfür ettiğim için. Daha ne yapayım?"
"Bir daha benim yanımda asla öyle saçma sapan konuşma mesela?" abartılı bir nefes alıp geriye yaslandım.
"Hay siksinler ya..." dedim bakışlarımı ondan çekip ön pencereye dikip.
"Kimi?" sinirle ona döndüm.
"Beni değil." dedim çıldırmış gibi. Ne mevzuymuş bu böyle.
Bu tavrıma dudaklarının kenarı kıvrıldı, lütfedip yumuşamıştı sonunda pezevenk. İçkisini koyduğu yerde iyice sabitledi ve bana doğru yaklaştı.
"Sinirlenince çok güzel oluyorsun." kafası gidip geliyordu sanki. Az önce sinirliydi oysa, şimdi ise aşk ile bakıyordu.
"Sağ ol." daha fazla güldü.
Yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı, elini belime koydu ve dudaklarını oynattı. Sinirliydim ama yine de engel olamadan ona karşılık vermeye başladım. Dudaklarını savaşta bile olsak öpebilirdim sanırım.
Biraz daha üstüme geldiğinde ne istediğini anlayıp dudaklarımı hiç ayırmadan sırtımı kapıya yasladım, ikimizin de bacakları koltuktan aşağı sarkıyordu.
Öpüşme hızlanırken elini bacağıma atıp hafifçe okşadı ve ardından kucağına çekti. Eli baldırımda dolanıyordu şimdi, ilk defa bu kadar ileri gidiyorduk. Nefes almak için kendimi geri çektim, soluk soluğa kalmıştım.
Kürşat ise hiç aldırmadan bu sefer boynuma yöneldi. Öpüp, emdiğinde istemsizce gözlerimi kapattım. Kazağımı yakasından tutup aşağı çekti ve biraz daha altını öpmeye başladı. Bacağımda ki eli ise durmuyordu.
Açık olan boynuna kafamı gömüp burnumu sürdüm, damarları aşırı belli oluyordu. Ortaya çıkan damarına küçük bir öpücük kondurdum, aynı saniyede inler gibi boğuk bir ses çıkarıp kafasını geriye attı.
Yavaş yavaş boynunun her köşesini keşfe çıktım, boynundan aşağı inip gömleğinin açık bıraktığı her yeri ıslak dudaklarımla öptüm.
Kafamı kaldırıp suratına baktığımda tutkuyla bana bakıyordu. Bu görüntüye dayanamayıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım yine. Dilimi araya soktuğumda keyifle geçiş izni verdi. Şimdi dillerimiz birbirine karışmıştı. Ve bacağıma değen sertliğini çok net hissediyordum.
Onu kucağıma çekip daha fazla öpmek istiyordum ama bunu yapmaya cesaretim yoktu, daha doğrusu fazlasını yapmaya hazır değildim.
Öpüşme sesimiz arabanın içinde yankılanırken yine nefes almak için kendimi çektim. Erkekliğim sızlamaya başlamıştı bile.
"Kürşat," dedim nefes nefese. "Uyuyalım."
İtiraz edecek gibi oldu ama ardından gözleri dudaklarıma kaydı, hipnoz olmuş gibi kafasını salladı.
O bir kez daha dudağımdan öpüp geri çekildiğinde derin bir nefes aldım, kalbim maraton koşmuşum gibi hızlı hızlı atıyordu. Kürşat ne ara açtığını anlamadığım düğmesini kapatırken sakinleşmeye çalışıyordu sanki.
"Bu sefer sende uzan." dedim konuyu dağıtmak için.
"Sığmayız gülüm."
"Tamam o zaman sen uyu ben beklerim bu sefer." bir süre düşündü, ardından oturduğumuz koltuğa baktı. "Ya da sığarız ya." dedi kalite kontrol yapıp.
Kendimize gelince ilk Kürşat uzandı, bana ise az bir yer kalmıştı. Uzun uzun baktım.
"Yok sığmayız." dedi başucuna geçmek için, kafasını dizine koymak için. Ama tabi yine aniden çekilince dengemi kaybeder gibi oldum. Kürşat beni kendine çekip koltukta geriye gitti.
"Biraz üstüme doğru yatarsan sıkıntı kalmaz." o an anlamıştım ki sırf üzerinde yatayım diye kendiside yatmak istemişti.
"Şerefsiz." diye mırıldandım, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
Umursamadan yarı yarıya üstüne uzandım, kafamı onun tarafına çevirip boynuna gömdüm. Üzerine yatmadığım diğer kolunu kaldırıp elini enseme koydum, beni biraz daha çekti ve bastırdı.
"Kurban olurum." diye mırıldandı.
Burnumu boynunda tutup kafamı çevirdim, o sırada arka cam gözüme takıldı. Buğulanmıştı, gülümsedim.
Kürşat yanağıma ve çeneme kısa bir öpücük kondurup daha sıkı sarıldı. Rahatsız bir pozisyon olsa bile, en huzurlu uykularımdan biri olacağı kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEMLEKETSİZ
ChickLit[TAMAMLANDI] Siirt'den kaçıp İstanbul'a sığınan bir Kürt ailesi, tamamı ülkücü olan mahalleye düşer.