58- BİTTİ

48.8K 4.3K 2.1K
                                    

Bölüm şarkısı: Aldırma Gönül- Edip Akbayram

Akşama kadar kahvehanede boy gösterisi yapar gibi oturmuştuk. Daha doğrusu Kürşat babasından çekinmediğini ve muhtemelen aynı ablası için rest çektiği gün gibi geri adım atmayacağını belirtmişti.

Dümdüz önüne bakan ülkücü bıyıklı çocuğu incelerken istemeden de olsa acaba bu yaşına kadar hep mi babası ile savaştı diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Küçüklüğünden beri böyle bir babayla baş ediyordu, belki de faşist düşünceleri onun aklına sokanda babasıydı.

İyi insanları ve kötü insanları artık daha kolay ayırt edebiliyordum. Kürşat bu kadar kötülüğe rağmen iyi olabilirdi, kalbinin güzelliğinden vazgeçmeyebilirdi. Belki bunu istemek bencillikti. 'Bütün kötülükler sana gelsin ama sen yine de iyi olmaya devam et.' demek oluyordu ama kendimi ve ailemi düşününce bunun bencillik olmadığını anlıyordum. Hayatımız hiçbir zaman yolunda gitmedi, bir güldüysek on ağladık ama bize kötülük yapmış biri önümüzde can çekişse, ne olursa olsun ona yardım ederdik. Hele ki sırf biz zor günler gördük diye hiç haketmeyen birine kötülük yamayı hiç düşünmezdik.

Kürşat'ın mayasında kötülük vardı, ne olursa olsun insanlar anne ve babasının huylarını alırdı. O da babasının belki de annesinin yolundan ilerlemeyi seçmişti ya da buna mecbur bırakılmıştı.

Önceden ona hissettiğim tüm kötü duygular yerini güzelliğe bırakmıştı. Daha önce bir erkeğe böyle duygular hissetmediğim için itiraf etmem biraz zamanımı almıştı. Onu çok seviyordum.

"Kürşat." dedim bizim pencerenin önüne yaslanıp mahalleyi izleyen çocuğa. Tesbihini çevirirken bana döndü.

"Hm?" dedi, yoğun düşüncelere dalmıştı. Uzun bir süre cevap vermeden yüzüne baktım, bunu hiç garipsemedi bile. Çünkü dikkati başka bir yerdeydi.

"Ez ji te pir hez dikim. (seni çok seviyorum)"

Düşüncelerinden sıyrılıp gözlerini irileştirerek yüzüme baktı, afallamıştı. Onu sevdiğimi hissediyordu, görüyordu. Görmemek için kör olmak gerekirdi ama ilk defa duyuyordu.

Gözleri mutluluk ile parladı, uzun zamandır onu iki defa bu kadar mutlu görüyordum.

"De valla?" dedi aynı bizim tarafın ağzıyla. İstemsizce sesli güldüm ve kafamı salladım.

"Allah'ıma." keyifli keyifli güldü, tesbihli elini kaldırıp bana doğrulttu, çekip sarılmak istiyordu ama mahallenin ortasındaydık. Dişlerini sıkarak elini geri indirdi, yerinde duramıyor gibiydi.

"Bir de Türkçe alayım." bu şımarık haline yalandan ofladım ama hâlâ gülüyordum.

"Seni seviyorum." dedim ve tepkisini izledim. Dudaklarını ısırdı, hâlâ gülüyordu.

"Kurban olurum." sevgi dolu sesini iliklerime kadar hissettim.

Hiçbir şey söylemeden birbirimize bakarken kalabalık gelen sesle ikimizde irkilerek bakışlarımızı mahallenin üstünden gelen adama diktik. Reis baba yanında üç adamı ile birlikte, tesbihinin boncuklarını çevirerek yavaş yavaş yürüyordu.

Gözleri bizim üzerimizdeydi, ikimizin arasında olan durumu anladığını o bakışlardan çözmüştüm. İğrenerek bakıyordu oğluna, bana ise öfkeyle. Böyle bakması benim için hiçbir şey ifade etmiyordu, çok iyi biliyorum ki biz kötü bir şey yapmıyorduk. Asıl kötü olan oydu.

"Caner," dedi Kürşat bakışlarını babasının üzerinden çekmeden. "Bu normalde mahalleye çok inmez, geldiyse büyük bir sıkıntı çıkaracak demektir. Sen eve git."

"Saçma sapan konuşma Kürşat." dedim elimi kotumun cebine koyarken.

"Caner..." dedi ama ona aldırmadım. Kürşat'da ısrar etmedi, başı dik bir vaziyette babasına bakıyordu.

Reis baba dedikleri adam bize doğru yaklaştığında kahvehanede oturan insanlar yavaş yavaş kalkmıştı. Bir şey olacağını anlamıştı hepsi.

Kürşat yaslandığı yerden seri bir hareketle ayrılıp tesbihini çevirerek babasının üzerine yürürken gayet sakin görünüyordu. Hiç beklemeden ben de biraz arkasından ilerledim. Babasına yaklaşmaya birkaç adım kala durdu, şimdi karşı karşıya gelmişlerdi.

"Demek söylediklerime karşı çıkmayı seçtin Kürşat beyefendi." babası direkt konuya girmişti, alayla konuşuyordu. Dudaklarında küçümseyen bir gülüş vardı.

"Görünmüyor mu?" dedi Kürşat kafasıyla mahalleliyi gösterirken. Mahallelinin yanında olacağına emindi.

Kahvehaneden çıkan insanlar bize çok fazla yaklaşmadan az ilerimizde durdular, hiçbir şeyi duymuyorlardı ama tetikte bekliyorlardı. Onların endişesi beni daha çok tedirgin ediyordu. Muhtemelen onun yanında gezen adamlarda silah vardı. Herhangi bir durum olsa Kürşat'ın önüne geçmek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

"Görünüyor, çok net görünüyor..." dedi babası bir adım yaklaşıp. Kürşat hiç tepki vermedi ama ben elimi yavaşça ceplerimden çıkardım.

"Bir ihtimal tövbe edersin, af dilersin diye düşünmüştüm. Bu yüzden sana zaman verdim, bekledim. Ama sen çoktan şeytana uymuşsun." dedi, lafını bitirir bitirmez göz ucuyla bana baktı ama yeniden oğluna döndü.

"Bu yüzden, hiç yapmak istemediğim bir şeyi yaptıracaksın bana." dedi, yutkundum. Bu adam gözünü karartmıştı.

"Ne yapacaksın? Silah mı çekeceksin?" dedi Kürşat alayla. Babası da bu dediğine güldü.

Kürşat'a daha fazla yaklaştığında ben de istemsizce bir adım attım. Kürşat'ın boyu ondan biraz daha uzun olduğu için gözlerini yukarı kaldırıp konuşuyordu.

"Silah işlerini sen daha iyi biliyorsun," dedi ama onun sesini bastıran siren seslerini duyunca afallayarak mahalleye giren polis arabasına baktım. Tek afallayan ben değildim, Kürşat'da aynı şekilde yanımıza gelen polis arabasına baktı.

"İçeride aklın başına gelir umarım, tövbe et." dedi babası, yüzüne bir daha bakıp tesbihini sesli bir şekilde çevirdi ve arkasını döndü.

"Baba!" dedi Kürşat sert ve öfkeli sesiyle. Sanki 'baba, yapma' der gibiydi. Babası ona hiç aldırmadan yürüdü ve biraz ileride durdu.

Polis aracı hemen önümüzde durduğunda saniyeler içinde içinden iki tane üniformalı polis çıktı ve yanımıza geldiler. Onları engellemek için bir adım atsam da Kürşat elini göğsüme koyup beni engelledi.

"Başını yakma." diye mırıldandı ama kendisi de tedirgindi.

Polislerin gelip bir şeyler söyleyerek Kürşat'a kelepçe taktığını hatırlıyorum. Kürşat'ı polis aracına bindirdiklerinde titreyen ellerim ile olanları izliyordum.

Tüm mahalle evlerinden çıkmış izliyordu.

Kürşat polis aracının içinde babasına öyle ölümcül ve kırgınlık dolu bir bakış atmıştı ki kalbime daha büyük bir acı çöktü.

Polis aracı gittiğinde hâlâ arkasından bakıyordum.

***

Mapus yata yata biter...

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin