20- REİSLER DE SEVER

59.2K 4.9K 2.2K
                                    

"Çayını tazeleyeyim mi Caner?"

"Tazele kardeşim."

Kürtçe konuşunca ilk garip garip baksa da daha sonra kafasını sallayıp içeriye ilerledi. Yan masada dayıların saniyelik olarak bana ters ters baktığını görsem de aldırmadan önüme döndüm.

Artık iş olmadığı zamanlarda mahallenin kahvehanesine gelebiliyordum. İlk başta garip karşılasalar da sonradan hiç takmamaya başladılar. Ama tabi şu an burada oturan herkesin evimi taşlamaya gelenler olduğu için Kürtçe konuşuyordum.

Geriye yaslanıp dışarıda oyun oynayan kardeşlerimi izledim. Her şey iyi gidiyordu. Aslında normalde olması gereken buydu, sadece biz yerin dibinden başlamıştık.

Kemal çayı getirip önüme koyduğuna bir tane şeker attım. Çayı karıştırırken şekerin erimesini bekledim. Eriyince de birkaç kere daha karıştırıp kafamı kaldırdım.

O sırada mahallenin karşısında Kürşat'ı gördüm. Uzun süredir etrafta yoktu, sadece işten dönerken kahvehaneden çıkarken görüyordum. Sanki geliş saatimi bildiği için kalkıp gidiyordu ama bazen de bana yakalanıyordu. Yüz ifadesi öyle bir hâl akıyordu çünkü. Kafa selamı verip düz bir ifadeyle geçip gidiyordu.

Gözlerim yanında ki bedene kaydı, uzun etekli, tesettürlü bir kızdı. Bu kızı tanıyordum, mahallenin üst tarafında oturan fabrikada çalışan Mehmet abinin kızıydı. Daha doğrusu mahallenin 'en güzel' kızı olarak dolanıyordu etrafta.

Müzeyyen...

İkisinin arasında çok ufak bir boşluk vardı, ellerini ceplerinde koymuş sohbet ediyorlardı. Ama ne kız onun gözünün içine bakıyordu ne de Kürşat. Dudaklarında hafif bir gülümseme vardı.

"Reis babanın oğluna bak hele..." dedi yan masadan bir dayı. "Müzeyyen ile konuşmaya başlamış."

"Bu sefer gizli saklı değil, herkese göstererek konuşuyorlar. Demek ki iş ciddi." dedi içlerinden biri. Çayımdan bir yudum aldım, bakışlarım hâlâ onların üzerindeydi.

"Tamam amına koyayım, karı gibi dedikodu yaptınız." taşı sinirle masaya bıraktığını duydum, her kim konuştuysa.

Diğerleri söylene söylene önüne dönerken Kürşat ve Müzeyyen kahvehaneye yaklaşmışlardı. Az bir mesafe kalmıştı ki Kürşat'ın bakışları benimle buluştu. Yüzünde ki gülümseme solarken hızla bakışlarımı kaçırdım. Resmen dedikoducu dayılar gibi adamın özel hayatını inceliyordum.

Yanlışlıkla da olsa bir daha bakmamak için cebimden sigara paketimi çıkarıp içinden bir dal sigara aldım ve dudaklarımın arasına koydum. Çakmağımı cebimde bulup, sigaranın ucunu tutuşturdum. O sırada Kürşat'ın kahvehanenin önüne geldiğini gördüm. Bizim masalara ilerledi. Yan masada ki iki gencin yanına oturdu.

Bakışlarımı ona çevirmeden sigaramdan büyük bir duman çekip kardeşlerime bakmaya devam ettim. Onun da bana baktığını düşünmüyordum.

"Hayırlı olsun reis." dedi az önce konuşanlardan biri.

İstemsizce bakışlarım Kürşat'a kaydığında göz göze geldik. Ama anında bakışlarını kaçırıp sandalyeye daha çok yayıldı.

"Eyvallah." dedi sadece.

Bu aralarında ki münasebeti inkar etmediğini gösteriyordu.

"Ciddi misiniz, Reis babanın haberi var mı?" dedi yine içlerinden biri. Neden bu kadar merak ediyorlardı ki?

"Var." dedi sadece, bu konu hakkında pek konuşmak istemiyor gibiydi.

Daha da kimse zorlamadı zaten onu. Kemal'den bir çay istedi, arada bir ona baktığımda onun bakışlarının da benim üzerimde olduğunu görüyordum. O kadar saçma bir döngü içine girmiştik ki en sonunda ters baktığımı düşünmesin diye kafamı eğip selam verdim.

Dudaklarını birbirine bastırıp aynı şekilde selamımı aldı ve bir sigara yaktı. O sırada Kemal yanıma geldi.

"Caner, tazeleyeyim mi?" diye sordu. Ama ben daha cevap veremeden Kürşat'ın sert sesini duydum.

"Caner ne amına koyayım? Yaşıtın mı o senin?" dedi ters ters. Ben dahil herkes afallamıştı.

"Abi, kusura bakma..." dedi Kemal. Evet benden küçüktü ama bana abi demelisin diye ısrar edecek halim yoktu. Bu yüzden sesimi çıkarmıyordum.

Kürşat sanki az önce parlamamış gibi sinirli suratını yana çevirip bizimle ilgisini kesti. Kendine engel olamamış gibi duruyordu. Yine bacaklarını titretiyordu.

"Abi, tazeleyeyim mi?" diye sordu Kemal bu sefer kısık bir sesle. Gülümsedim ve kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Yok, eline sağlık."

Kemal kafasını sallayıp önümde ki boş çay bardağını aldı. Kaçamak bakışlarını kendisine bakmayan Kürşat'a yönlendirdi ve ardından içeri ilerledi.

Kahvehanedekiler garip garip bakarken ikimizden de ses çıkmayınca önlerine döndüler. Kürşat ise hiç aldırmadan önüne bakıyordu.

"Ne ara bu kadar sahiplendi bu Kürt'ü..." bir dayının mırıltısını duymuştum.

Ve sadece ben duymamıştım sanırım. Çünkü Kürşat ifadesini bozmasa da tesbihini sıktı. Parmaklarında ki boğumları bembeyaz olmuştu.

O sigarasını içerken ayağa kalktım, biraz daha durursam saçma sapan olaylar olabilirdi. Masanın üzerine parayı bırakıp çıkarken son kez Kürşat'a kaydı bakışlarım ama o dümdüz önüne bakıyordu.

Elimi pantolonumun cebine koyup eve ilerledim. Bu Kürşat'ın ne düşündüğünü acayip derecede merak ediyordum.


MEMLEKETSİZ Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum