Külkedisi

659 78 37
                                    

Işıl gökdelenlere bakındı.

Plaza katları,göğe doğru yükselen girintili yüksek binalar. Her birinin içerisinde yanan alev alev ışıklar ve çocukken okuduğu romanlardaki gök kuleleler.Gök kulelerde yaşayan gökler diyarının prensesleri ve onların beyaz atlı prenslerinin sevgisiyle şato olan yuvaları.

Gökdelenlerin hemen ardında ise çarpık kentleşme,tek katlı bina artığı ve bir gecede gelip konan gecekondular. Bir gecede gelip şehrin ortasına kurulmuş,gökdelenlerin manzarasını kapatan sefalet manzarası şehrin..

Yürümeyi beceremediği topuklular ile arabadan inip evinin ışığına adımladı yavaşça. Kiremit tuğlaların üzerine çekilmiş gri bir beton. Duvarının boyası olmayan,çitlerle çevrilmiş -rastgele ahşaplar- ve bahçede ıslak ekmek yemekten mankurtlaşmış zavallı Karabaş.

"Merhaba.."diye fısıldadı yorgun ve yaşlılıktan sürekli uyuyan siyah köpeğe Işıl mavi demir kapısına tıkladığı vakit. Kundura ayakkabıların topuğuna basılmıştı,pazardan alınan altı soyulmuş ev terlikleri ve sarı tuvalet terliklerinin kauçukları yolunmuş halde duruyordu bahçede iş yaparken giyilen....

Kapı savrulup açılırken annesinin sinirli bakışlarına karşın dudaklarını ısırdı Işıl. "Geç kız içeri."

"Ben sana demedim mi mahalleye girdin mi hırka neyim al giyin diye!"dedi kadın azarlar tonda kendi çamaşır sulu bluzunu sarı örme yelekle örterken. Yeri süpüren çiçekli eteğiyle birlikte kızın topuklu ayakkabılarını diğerleri gibi çamurun arasında koymak yerine özenle içeri aldı.

"A-arabayla bıraktı Melih Bey'in şoförü."diye yutkundu Işıl.

"Geç içeri geç,iş bilmedik.."diye gürleyen kadın eskimiş demir kapıyı sertçe kapatırken evin desenli kızıl-turuncu halısına yalınayak basan Işıl ağrıyan ayaklarıyla yalpaladı ve bakındı merakla odasına.

"Babanlar oturdu."dedi annesi sinirle ak dolu saçlarını iteleyip. "Üstüne bir şey çek,gel yemek ye."

"B-Ben yedim aslında.."dedi Işıl.

"Ne yediniz?"dedi annesi hınzır bir gülüşle. "Götürdü mü seni lokantaya neyim ? Her şeyden söyleyeydin ortaya...Bol bol."

"S-Salata yedim."dedi Işıl odasına ilerlerken.

Aslında üç kız kardeşle daha paylaştığı bir odaydı zira çift katlı bir ranza vardı ağabeyinden kalma. Altta Işıl,üstte ise Merve kalırdı. Merve evlenince oraya yer yatağında yatan en büyükleri Seçil geçmişti. Seçil de evlenip gidince oda sadece ortanca ışıl kalmıştı.

Şimdi Işıl da yolcuydu.

Tek kapağı kırık dolaptan üstüne bir hırka çekip altına da eşofman giyerken yorgun ve şişik ayaklarını ovaladı ve annesi kızı giyinik mi diye bile umursamadan daldı içeri.

"Kız kime diyorum! Koca lokantaya gittin salata yedin de mi geldin hemi?"

"En-En ucuz."dedi Işıl yutkunup. "Salata vardı anne."

"Vı."dedi kadın elini beline koyup. "Sıfatsız...Sen mi ödüyon sanki kocan olacak ödüyor."

"U-Utandım ama."

"Neyine utanıyon?"dedi kadın sinirle.

"O-onu sevmiyorum ki."dedi Işıl yutkunup. "İyi bir adam,kötülüğü yok bana ama..Ben istemedim ki.."

"Sana kalsa."dedi annesi yerdeki elbiseyi alıp katlarken. "Sen hiç isteme aman! Kimseleri isteme. Kal başıma.."

"Anne."dedi Işıl yutkunup. "Nolur..Konuşmayalım."

"Ne yapıyorsam sen için."dedi kadın kızının kafasına hafifçe yumruk geçirip. "Şu taş kafanı duvarlara vurursun anamı dinlemedim diye yanıkırsın ama senin için..."

"Anne.."

"Gençsin,güzelsin,el değmemişsin.Fırsat kondu tepene.."diye tısladı kadın. "Benim gibi olma diye. Elin sıcak sudan soğuk suya girmesin diye, yokluk görme diye."

Işıl kaçar adımlarla salona ilerlerken yer sofrasında oturup haber izleyen iki ağabeyine ve babasına bakındı yavaşça "Selam."diye mırıldandı Işıl yerdeki örtüyü dizlerine çekip sofraya otururken.

"Neredesin sen?"dedi büyük ağabeyi.

"Melih Bey."dedi Işıl. "Düğün için.."

"Ha..."dedi küçük olan ağabeyi. "Bak baba.. Sosyete oldu bizi görmezden geliyo. İnsan abisini de götürür kız oralara.."

"Elleme kızı."diye mırıldandı babası ilgisizce. "Yemeğini yesin."

"Ne var yemekte?"dedi Işıl yutkunup.

"Patates,bulgur."dedi büyük ağabeyi. "Bonfileyi yiyip geldin tabi sen."

Işıl açlıktan karnı guruldarken "Afiyet olsun."diye kalktı ve mutfağa gidip bayat ekmek arası beyaz peynir ve domates doldurup tuzlu göz yaşları eşliğinde yedi.

Annesi; ben gibi olma diye diye kanına giriyordu. Babası ; kızım zorla evlenmez diye yeri göğü yırtıp mücadele etse de kaz gelecek yerden gidecek bir tavuk gibi görüyordu adamın servetini duyunca.

Pek yalancı bir mücadeleydi.

Ve büyük ağabeyi kumarda kaybedince çareyi uzun zamandır çocuk isteyen adama "damızlık" niyetine Işıl'ı vermeyi kendine hak biliyordu.

Küçük ağabeyi başta çok samimiydi lakin... Işıl onun ona yakın olma çabasını da çözmüştü.

Işıl onun o çevreden birileriyle arkadaş ya da eş edinebilmesi için "anahtardı."

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kadehlerce AşkWhere stories live. Discover now