Bölüm 2 - Onunla Yedi Gün

6.5K 195 96
                                    

Hiçbir şey değişmemişti, aynı zamanda çok şey değişmişti. Kumsalda verilen sözlerin ardından bir hafta geçmişti. Dışarıdan bakan biri, ne benim ne de Ogeday'ın davranışlarında en ufak bir değişiklik bile sezmemişti. Fakat işin gerçeği o kadar farklıydı ki. Yedi koca gündür her güne Ogeday'ın sesiyle, mesajlarıyla, hediyeleriyle ya da bizzat kendisi ile başlıyordum.

Kumsaldaki sözlerimizden sonra beni balık yemeye götürmüştü. Küçük bir mekandı, samimiydi. Ağır olmayan, sakin sessizliğimizi paylaşıp yemeklerimizi yemiş, birbirimize kaçamak bakışlar atarak arada tebessüm etmiştik. Yemek boyunca gözlerini benden asla ayırmamıştı. Her hareketimi incelemiş, neleri sevdiğime, neleri yemediğime bakmıştı. Normalde olsa, asla haz etmeyeceğim bu durum o yaptığında kızarmama neden olmuştu. Yemeğimizi yedikten sonra saatlerce yürümüştük. Kumsalda, ayaklarımıza dalgalar vururken saatlerce konuştuk. Bazen o anlattı; çocukluğunu, küreğe nasıl başladığını, neleri sevdiğini, neleri sevmediğini... bazen de sözü bana bıraktı, merak ettiği her şeyi sordu; yüzmeye nasıl başladığımı, yurt dışındaki hayatımın nasıl olduğunu, okulumu... bazen de sustuk. Bu rahatsız edici bir suskunluk değildi. Aksine o kadar huzur verici bir suskunluktu ki, onunla susmak istedim. Ne kadar sürerse sürsün, suskunluğumu onunla paylaşmak istedim. Ardından, gece yarısı beni evime bıraktığında, kahve teklifimi reddetti.

"Hayır."

Beklediğim bir cevap değildi ve bu istemsizce kaşlarımı çattırdı. Yüzümün aldığı şekli gördüğünde hafifçe güldü ve yine nasırlı ellerinden birini çeneme uzattı. Çenemi hafifçe tuttu ve baş parmağı ile okşadı. Oysaki gözlerimi onun gözlerinden hiç çekmemiştim.

"Bu teklifini ikimiz de daha rahat olduğumuzda, nezaketen değil de gerçekten istediğinde tekrar et. Bu sefer duyduğun cevap kaşlarını çatmana neden olmayacak." Hafifçe yutkundum. Onu nezaketen evime çağırdığımı düşünmüştü. Yanılmıştı.

Arabadan inmeden beni aradı, eve gidince kapamamı tembihledi. İçi öyle rahat edermiş. Gerçekten de eve gidene kadar kapatmadı. Eve girdiğimde de kapatmadı. O evine gittiğinde de kapatmadı. Ben sızana kadar kapatmadı.

İşte farklılık, bu olanlardan sonra başladı. İlk gün bir mesaj attı. Sabah altıda. "Günaydın." Yazmıştı. Kısa ama özel bir mesajdı çünkü ertesi gece, kaçta yatarsa yatsın sabah saat altıda kalktığını söylemişti. Ben nasıl güne onunla gözlerimi açtıysam, o da güne gözlerini benimle birlikte açmıştı.
Ruhuma serpiştirdiği tohumlara can suyunu o an dökmüştü.
O gün çok konuşamamıştık. Onun antrenmanı vardı, benim de değiştirmem gereken bir menajerim.

İkinci gün, telefonun sesiyle uyandım. Sabah yedide. Uykulu sesimle "Efendim," dediğimde tereddütle ama seri bir şekilde konuştu.
"Şey, günaydın. Dün sana attığım mesaja yedide geri döndüğün için bu saatte aradım. Uyandırdım mı?" Ona kaçta geri döndüğüme bakmıştı. Gözlerim kapalı olsa da yüzüme kocaman bir tebessüm yayıldı.

"İnan daha iyi uyanamazdım." Uyku sersemliği ile içimden geçirdiğim düşünceyi düşünmeden dilime döktüm. Kendi dediğimi algılamam ile yatakta doğrulmam ve arkaya doğru düşmem eş zamanlı oldu. İstemsizce ağzımdan bir inleme kaçtı. Endişeli sesi kulaklarımı doldurdu. "Nisa, iyi misin?"

Utansam da gülmemi durduramadım. Kıkırdayarak "Yataktan düştüm." Dedim. Sesi endişeli geldi. "Ne demek düştüm? İyi misin, geleyim mi?" kıkırdamam gülmeye döndü. Endişelenmesi bile nazikti. "Yok yok, iyiyim. Merak etme. Sen neden aramıştın?" Yerden tavanı izlerken merak ettiğim şeyi sorabilmiştim.

"Kahvaltı etmek ister misin, diye merak etmiştim." Direkt isteğini dile getirmişti. Dolaylı yolları, çıkmaz sokakları yoktu. Netti. Ne demek isterse, onu diyordu. Acaba gerçekten benimle kahvaltı etmek istiyor mu yoksa bana verdiği sözü mü tutmaya çalışıyor diye düşünmemiştim bile. Benimle zaman geçirmek istiyordu.

Kendimi Sende Buldum - OgnisOù les histoires vivent. Découvrez maintenant